19. Bölüm

46 15 50
                                    

Dikkat: Bölümde şiddet, ölüm tasviri ve hassas kişiler için uyarıcı olabilecek unsurlar bulunmaktadır!

19. Bölüm: Duygularımla başa çıkamıyorum bu yüzden hep saklanıyorum

Seonghwa derin, soğuk bir karanlığın içinde kaybolmuştu. Ay ışığının silik, kesik kesik süzüldüğü bir ormanın içinde, bilmediği bir yerde öylece duruyordu. Ağaç dalları yukarıda bir kafes gibi birleşiyor, her adımında altındaki kuru yapraklar hüzünle çatırdıyordu. Ormanın havası boğucu ve nemliydi, nefes almak bile zor geliyordu. Havanın içindeki tuzlu nemin sebebini fark etmesi uzun sürmedi; uzaklardan, dalgaların çarpışını duyabiliyordu.

Bu yer ona korkutucu bir şekilde tanıdık geliyordu ama bilmiyordu nerede olduğunu.

Nefesi hızlanmaya başladı. Kalbine çöken yoğun acıyı hissediyordu. Başı ağrıyor, zihninde parça parça, son derece hızlı şekilde çeşitli görüntüler belirip kayboluyordu. Parçalanmış bedenler, haykırışlar ve midesine giren yoğun acı...

Tüm bu korkunç hatıralar beyninin derinliklerinde gömülüydü ve bir kilit gibi sıkıca kapatılmıştı.

"Tekrar buradasın, Seonghwa."

Donakaldı. Sesin kime ait olduğunu biliyordu. O kırmızı gözler, soğuk ve gaddar gülümseme. Bedenindeki her kas sertleşti, içgüdüsel olarak kaçmak istedi. Fakat ayakları yere çivilenmiş gibiydi. Geriye dönüp baktığında, Mars'ı karşısında buldu. Aynı onun gibi görünüyordu; siyah uzun saçlar, koyu kahve ve iri gözler. Ama Mars'ın gözlerindeki kırmızılık Seonghwa'ya kendisinin ne kadar farklı olduğunu hatırlatıyordu. Mars, tıpkı onun karanlık yarısı gibiydi.

O, içini titreten bir öfke, kontrol edilemeyen bir kaostu.

"Benden ne istiyorsun?" Sesi elinde olmadan titrek ve zayıf çıktı. Derin korku iliklerine kadar işlemişti. Mars'la yüzleşmek istemiyordu, onun varlığını bile kabul etmek zor geliyordu. Her şeyden önce, zaten o kendisine ait değildi. O, bedeninin bir parçası olamazdı. Olmamalıydı.

Alaycı bir kahkaha duyuldu. "Beni hep böyle korkutucu buldun, değil mi?" dedi. Adımları ağır ve tehditkârdı. Karanlığın içinden gelen bir avcı gibi ona doğru yaklaşıyordu. "Ama gerçek şu ki, ben senim. Sen de bensin. Kaçamazsın, Seonghwa. Bunu ne zaman kabul edeceksin?"

Geriye birkaç adım atarak mesafeyi korumaya çalıştı ama göğsü sıkışıyor, nefes alamıyorken bunu uzun süre yapamadı. Mars'ın enerjisi onu boğuyor, ruhuna karanlık bir ağırlık gibi çöküyordu. "Senin gibi değilim!" dedi, sesi neredeyse duyulamayacak kadar kısık çıkmıştı. "Sen yalnızca... bir parazitsin! Sen sadece öfke ve yıkım getiriyorsun! Her şeyi mahvediyorsun!"

Mars'ın yüzü bir anlığına sertleşti ve gözlerindeki o alaycı ifade yerini bir gölgeye bıraktı. Sözler tıpkı bir hançer gibi saplanmıştı ciğerlerine. Fakat çok sürmemişti bu ciddi ifadesi, hemen dudaklarında yeni bir gülümseme belirmişti.

Bu sefer öncekiler gibi korkutucu değil, daha ziyade buruktu.

"Gerçeklerden kaçamazsın. Eğer ben olmasaydım, sen çoktan ölmüş olurdun. Annemizi, babamızı, o pis vampirleri hatırlıyor musun? Sen hiçbir şey yapmadın, sadece izledin ve sonra da kendi aileni bile unutmayı tercih ettin. Ama ben... ben onları kurtarmaya çalıştım, zarar vermeye çalışan o aptal vampirleri parçalara ayırdım. Senin yerine ben savaştım. Senin yerine ben intikam aldım!"

Seonghwa gözlerini kısıp Mars'a doğru bir adım attı. "Neyden bahsettiğini bilmiyorum bile!"

"Bilmiyorsun çünkü unutmayı tercih ettin! Güçsüzlüğünü bahane edip kolay yolu tercih ettin ama artık bazı şeyleri öğrenmenin zamanı geldi! Yeterince güçlendin, çevrende senin için endişelenen, seni seven insanlar hatta düşmanın olması gereken vampirler var! Ve ben bu zamana kadar tekken, sen benim aksime bu zavallılıklarına rağmen çevrene bir sürü kişi aldın! Hoşlandığın birisini bile buldun ve bana bak, herkes senin yüzünden benden nefret ediyor! Ben senin alman gereken intikam için uğraşırken, sen hayatına hiçbir şey yaşanmamış gibi devam ediyorsun! Babandan bahsediyorlar ama onun bile farkında değilsin ve ben artık yoruldum!"

BellyacheHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin