La bize heryer angara.. Ankaralı Hüseyin...
:::::::
Bu mahalle , ona Allah'ın bir cezası olmalı idi. Çok değil , daha dün sabah kuşların cıvıltıları ve deniz'in muhteşem kokusu ile uyanmıştı. İstanbul da son Huzurlu ve neşeli gününü geçirdi. Ama bu gün memleketinin güzide kekoları sayesinde , Ankara oyun havası ile uyandı. İstanbul Allah'ın bir lütfü iken , Ankara Allah'ın belası idi. Hayır memleketini sevmiyor değil. İçinde barındırdığı ayıları sevmiyordu. Sabahın bu saatinde, son ses oyun havası dinlenir mi.? Hemde Hilal'in camı önünde.? Hangi gerizekalıydı bu.?
"La bebe.! Ben sana demedim mi , bu evin önüne park etme diye.? Sen kaşınıyon mu.? İlla gel belamı sik diyor.!"
"Pardon Merih abi. Rahatsız ettik. Hemen gidiyoruz.!"
Evet birde bu vardı. Sabah sabah anıran gerizekalı abisi. Hilal kaçan uykusu ve keyifi ile yorganı tekmeleyerek üstünden attı. Yataktan kalkıp , odasının balkonuna çıktı. O salakların kim olduğunu görmeli ve abisi ile birlikte onları da azarlamalı.
"Sabahın köründe sizi deli mi sikti.? Ne bu gürültü.? İnsan değil misiniz siz.?"
Çocukların baygın baygın baktıkları yere başını uzattı Merih. Kardeşinin sesini duyar gibi olmuştu ama , o an evin önünden geçen Mert'e bakmaktan tam emin olamamıştı. Mert gittikten sonra tekrar çocuklara yönlendiğinde, kime baktıklarını merak etti. Başını uzattığında, kardeşini görmesi ile elinde ki sigarayı fırlatıp içeri girmesi saniye sürmedi. Koşarak kardeşinin odasına daldı.
"Geri gelmiş iki gözümün çiçeği."
Hilal çocuğun sözlerine gülerken , anlamadığı anda yorgana sarılıp içeri çekilmesi anlık oldu. Kimse ne olduğunu ve onu kimin içeri çektiğini anlamadı. Merih kardeşini sardığı yorganla birlikte yatağa fırlattı. Bu kız başına bela olacaktı bir gün.
"Ne yapıyorsun gerizekalı.! İnsanım ben insan. Patates çuvalı değil.!"
Merih Sinirle bir iç çekti ve burun kemerini sıktı. Keşke patates çuvalı olsaydı. Baş etmek bu kadar zor olmazdı.
"La asıl sen nabıyon.? Gecelikle balkona çıkılır mı.? Sen beni katil edecen.? Yok birde çıplak çık. Bu az olmuş çiçeğim.! Göremediler tam olarak amk."
Hilal üzerinde ki yorganı atarak , öfke ile ayaklandı. Abisinin önüne dikildi. Bacağına tekme attığında , Merih de onun saçlarına yapıştı. Gelen hamle ile , Hilal de beklemeyip aynı şekilde abisinin yüzüne tırnaklarını geçirdi. Anneleri odaya elinde terlikle girene kadar , kavgaları devam etti.
İki kardeş hâlâ sözlü olarak kavga etmeye devam ederken , bakkaldan elinde ekmek ile dönen Oğuz ise az önce ki çocukların konuşmalarına şahit olmuş ve şimdide çocukları tokatlıyor du. Kimse Hilal hakkında ileri geri konuşamaz.
"S-söz abi. Yeminle bir daha geçmeyiz evinin önünden bile.! Ne olur affet abi.! Bırak gidelim.!"
Oğuz son kez çocukları tokatladı. Yanlarından ayrılmadan önce de , uzak durmaları gereken kişiler listesi tutturmayı ihmal etmedi. Evinin önüne geldiğinde ise , karşı evin balkonuna dikti gözlerini. İster istemez dudaklarında tebessüm oluştu. Demek geri dönmüştü gülü. Uzun zaman sonra onunla karşı karşıya gelecek olmanın heycanını şimdiden yaşıyordu Oğuz. Tabi bu görüşme nasıl olacak.? Hilal yüzüne bakacak mi.? Geçen yaz Hilal , Oğuzhan'a aşkını ilan etmişti. Ama Oğuz onu red etmekle kalmamış birde kıza "senin gibisi il ne işim olur. ? Daha bebesin sen bebe" demişti. Öküzlüğün dibini ekmekle sıyırmıştı resmen. Sırf Merih ayısına ayıp olmasın diye , sevdiceğinin canını yakmış, kalbini kırmıştı.