Bölüm Şarkıları: Melike Şahin- Nasır
Neşet Ertaş- Gönül Dağı
Fikret Kızılok- Ama Babacığım
Diğer bölümün erken gelmesi için yıldıza basıp, yorum yapar mısınız...
Keyifli Okumalar😕
Öksürerek kapıdan birkaç adım uzaklaştım refleksle. "Annemle babam içerde cansız yatarken ben sabaha kadar burada kaldım. İçeriye bile giremedim." demesiyle son öksürüğüm sekteye uğradı.
Gün geceyi bırakıp kızıllığa büründüğünde ikimiz yalnızdık. O ve ben. Bu bir son muydu başlangıç mı bilmiyordum ama ikimizde sessiz ve huzursuzduk.
Eski ahırın önünde oturduğumuzda üzerindeki kapşonlu sweati bana giydirmiş kendisi kısa kollu bir tişörtle kalmıştı ama benim kadar soğuktan etkilenmiyor gibiydi.
Bu defa benden izin istemedi sigarasını yakarken sadece kısa bir an göz göze geldiğimizde içmemek, oturduğumuz yerde benden biraz uzaklaşarak kullanmıştı oyunu.
Umursamadım oturduğumuz tahtanın üzerinde daha da yaklaştım ona. Kokuya rağmen. Göz ucuyla baktı bana ardından yaktı sigarasını.
Başımı melül melül omzuna koydum. Tekrar göz göze geldik anlat dedim gözlerimle. Bu sessiz davetimi geri çevirmedi.
"Çok küçüktüm Ferda çoğu ayrıntıyı hatırlamıyorum." dedi. Pişman olmuştu söylediği cümleye belki anlatırken acısının üstesinden gelemeyeceğini düşünüyordu bilemezdim. Bana karşı ilk yalanıydı belki de. Belki de daha öncelerinde de yalan söylemişti de ben fark etmemiştim.
Baktım gözlerine uzun uzun. "Bana yalan söyleme." dedim kısıkça. Belki normalde üzerine gitmezdim, saygı duyardım ama şuan saygı duyacağım bir konumda değildi. Öğrenmek zorundaymış gibi hissediyordum.
Bir nefes daha çekti sigarasından, "Babam ve annem kaçarak evlenmişler. Hal böyle olunca dedem babamı ret etmiş bizi tüm Oltu'ya rezil ettin deyip."
En baştan alıyordu hikayeyi. Olsun dinlerdim zaten çok uzun bir hikayesi yoktu. Mahir'in ailesiz yaşadığı yıllar ailesiyle yaşadığı yıllardan çok çok fazlaydı.
" Çocukken, dedemin çobanlarıyla hayvanları buraya otlatmaya gelirlermiş bu ev ve ahır bu yüzden yapılmış yani kimse kalıcı değilmiş babam ve annem buraya yerleşene kadar."
Kafamı kaldırdım bir an için başından. "Ama deden nasıl izin vermiş burada kalmalarına?"
Tebessüm etti bir an, "Annem benden hamile kalana kadar haberi yokmuş ki. Kış bittikten sonra çobanlardan biri tekrar geldiğinde fark ediyor burada birilerinin olduğunu."
Uzun uzun açıklama yapıyordu. Bu ayrıcalığı başkasına vermeyeceğinden çok emindim, sadece banaydı. "Sonra?" diye sordum tekrar başımı omzuna koyup.
"Dedem otoriter bir adamdı. Kimsenin ona karşı gelmesine tahammülü yoktu. Eskilerde birde 'itibar' kafası vardır anlarsın ya." Sigarasını yere atıp spor ayakkabısının ucuyla ezdi.
Elini tuttuğumda göz göze geldik, sonra devam etti. "Annemin hamile olduğunu öğrenince acımış işte. Çağırmış barışmak için ama babam dedemi affedemediği için gitmemiş. Zaten o her şeyi fark edene kadar babam bu dağın başında düzenini kurmuş. Mustafa amcadan büyükbaş hayvan almış. Sütleri, peynirleri çevre köylere satıyormuş. Ben doğana kadar para biriktirip sonrasında merkeze yerleşmek için çabalıyorlarmış."
İçimde bir noktada bir şeylerin cız ettiğini hissettim. Ben dinlemeye bile korkarken o neler yaşamıştı böyle? Duraksamıştı, eve bakıyordu kitlenmiş bir şekilde. "Mahir gözlerime bakarak anlatmaya devam edebilir misin?" diyerekten bir ricada bulundum. Belki gözlerime bakarsa teni tekrar eski sıcaklığına ulaşırdı. Kanı çekilmiş gibiydi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUDUT
Akcja"Tatlı dile, güler yüze Doyulur mu, doyulur mu?" Sesli kahkahalar eşliğinde Neşet Babaya eşlik ediyordum, rakı bardağını kafama diktim ardından gözlerim karşı masaya kaydı. Dirseklerimi masaya yasladım, elimdeki rakı bardağını masaya indirdim usulca...