(DÜZENLENMEDİ)
.
Hermione kürek kemiklerinin arasını gıdıklayan ağır nefesler yüzünden uyandı ve hoş bir rüyadan geriye kalan gölgeleri gözlerini kırparak uzaklaştırdı.
Düşünce hızı normale dönerken öylece boşluğa baktı, ve teninde hissettiği nefesin ne anlama geldiğini fark ettiğinde bir anda gözleri açıldı. Vücudunu yavaşça yana döndürdüğünde yanında uyuyan Slytherin'le karşılaştı ve bakışları belini gevşekçe kavramış eline kaydı.
Onunla kalmıştı. İlk kez sabah onunla kalmıştı.
Bu olay karşısında kendinden beklemediği hâlde gülümsedi ve parmak uçlarıyla çocuğun parmak eklemlerini takip etti, göz ucuyla yatağının kenarındaki saate baktığındaysa bu Hediye Günü* sabahında neredeyse öğlen on bire kadar uyuduklarını fark etti. Uykusuzluk nöbetlerinin de etkisiyle en son ne zaman uyumayı başardığını bile hatırlamıyordu, ve şimdi onun da burada olmasıyla unutulmuş bir huzur içindeydi.
Kendini ılık örtülere daha da sardı ve genç adamın rahatlamış yüz ifadesini hayranlıkla izlemeye başladı; rüyalar içinde kaybolmuş ve gerçeklere karşı kayıtsızken her şeyi çok güzeldi. Belki bencilce ve biraz da mantıksız olabilirdi ama bu gerçekdışı anın tadını çıkarırken Savaş'ın karanlık gerçeğinin aklının bir köşesinde neredeyse kaybolmasına izin verdi.
Çocuk hareketlendi ve kızın belindeki elinin tutuşu bir anlığına sıkılaştı ve Hermione kendi nefes alışverişlerini kontrol altına almaya çalıştı. Şimdi uyanmasını istemiyordu; daha değil. Onu başka bir sabah daha yanında görüp göremeyeceğinden emin değildi, ve hazır şansı varken bunun nasıl hissettirdiğini hatırlamak istiyordu...sanki gerçekmiş gibi...
ve tatmin edici...
Bunun geçici bir şey olduğunu biliyordu, Noel sezonunun insanların gözlerini boyamak ve iyimserliği tehlikeli bir seviyeye çıkarmak gibi kötü huyları vardı, ama yine de o anda kendini sıcacık ve aylardır...mutluluğa hiç olmadığı kadar yakın hissetti. Bunların bütün hepsi düşmanı olması gereken kişi yanında olduğu içindi. Dışarıdaki geceyi hatırladığında yüzündeki gülümseme büyüdü.
Affet beni...
Detaylar önemli değildi, hangi sebepten af dilediği de, ama Godric, yaşadığı şok o kadar büyüktü ki. Güzel bir şoktu. Bu onun Noel hediyesi olmuştu; kızın merhameti uğruna gururu ve egosundan küçük bir parçayı feda etmesi.
Üç ay içinde gerçekten değişmişti.
Bu giderek daha da belirgin hâle geliyordu, kafasına kazınmış yalanlar ve önyargılar küçülüyor, kendi için düşünmeye ve muhakemelerini yapmaya başlıyordu. Kendisinin tek yapabildiği şey ona gerçekleri göstermek ve sonunda mantıklı düşünmeye başlamasını, kan saflığının saç veya ten rengi gibi alakasız bir faktör olduğunu anlamasını ummaktı. Bu acı verici derecede yavaş bir süreçti ama Dumbledore belli ki Draco'nun ruhunun kurtarılmaya değdiğini düşünmüştü ve şimdi kendisi de bunun nedenini görebiliyordu.
Ve ondan hoşlanıyordu...Godric yardımcısı olsun, ondan gerçekten hoşlanıyordu.
"Genelde insanları uyurken izler misin, Granger?" Boğuk sesi kızın bir anlık korkudan soluğunu kesti, ve çocuğun gözleri yavaşça, kıza tedirgin bir bakış bahşetmek üzere açıldı.
"Bunu yapmandan nefret ediyorum," diye mırıldandı, utançtan kızarmış bir yüzle, genç adam kolunu üstünden çekince vücudundan kalkan ağırlıkla kaşları çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
isolation • dramione (türkçe çeviri)
FanfictionOdayı terk edemez. Onun odasını. Ve hepsi Ordu'nun suçu. Küçük bir odaya tıkılmış ve ona sadece Bulanık eşlik ediyorken, bir şeyler feda edilecek. Belki akıl sağlığı. Belki de değil. "İşte," dedi kız, tükürürcesine. "Artık senin kanın da kirli!" 0...