(DÜZENLENMEDİ)
Şarkı önerileri: Ingrid Michaelson - Keep Breathing (Hermione için); Andrew Belle - In my veins (Draco için); James Blunt - Goodbye my Lover; Mumford and Sons - Thistle and Weeds; Landon Pigg - The way it ends.
.
Acı esinti etrafında kıvrandı, sanki hücrelerine sızmak ve kanını dondurmak istiyormuş gibiydi.
Ayaklarının onu neden Astronomi Kulesi'ne taşıdığını bir tek Merlin biliyordu, ama Snape'in Öldüren Lanet'inden kalan enerjinin hâlâ havayı bulutlandırdığına yemin edebilirdi. Atmosfer daha yoğun ve yakınmış gibi hissediyordu, ve geldiğinden beri titiz bir kaşıntı omurgasına saldırıyordu.
Trabzana yaslanarak sıkıntılı bakışlarını gökyüzüne çevirdi, ve fırtına bulutlarının arkasındaki yıldızları bulmaya çalıştı ama sadece Vega ve Arcturus ona geri göz kırpacak kadar parlaktı.
Unutulmuş sesler kafatasının içinde bir o yana, bir bu yana sekiyordu.
Bunu yapmak zorundayım...
Tüyleri ürperdi. Harry, ona Draco'nun o gece söylediklerini kelimesi kelimesine anlatmıştı, ve çocuğun fısıltılarının duvarda gezindiğini duyabildiğine Godric'in mezarı üzerine yemin edebilirdi.
Seni öldürmek zorundayım, yoksa o beni öldürecek...
Korkuluğu daha sıkı tuttu ve gözlerini kapattı, geçmişin hayaletleri zihninde belirmişti. Her şeyi açıkça görebiliyordu, olay beyninde tekrar canlanıyordu. Draco, Dumbledore, Snape, Bellatrix. Çok canlı ve taze, sanki figürlerinin üzerinden parmak uçlarıyla geçip kalp atışlarını hissedebilecek gibi.
Hermione, Draco'nun kendi zihninin oluşturduğu görüntüsüne odaklandı, asasını alçaltmış bir şekilde, tıpkı Harry'nin tarif ettiği gibi, ve kalbinin boğazında attığını hissetti. Çok savunmasız görünüyordu, ve ona karşı hissettikleri aşka yaklaştı; ama kafasındaki mantıklı davranan iç sesi bunun sadece olayı kendi yorumlaması olduğunu hatırlattı.
Tam Snape büyük hayranlık duyduğu adamı öldürmek için asasını kaldıracakken, fısıltılı bir mırıldanmanın kulağını gıdıkladığını hissetti ve gözleri anında açıldı. Ciğerlerini dolduran keskin bir nefesle arkasını döndü ve çılgınca sesin nereden geldiğini aradı ama tek başınaydı.
Tamamen yalnız.
Ve bu durum onu dehşete düşürdü.
Çevresindekilerin gölgesi sinsilikle titriyor gibi görünüyordu, ve garip fısıltılar karanlığa gömülmüştü. İçinde bulunduğu alan boğuculaştı ve buzlu esinti uzuvlarına dolanırken göğsü sık nefeslerle inip kalkıyordu.
Depar halinde odaya koştu ve geçmişin hayaletlerini Kule'de sönmek üzere arkasında bıraktı. Ayak seslerinin koridordaki tokatları yankılanırken odasına daldı ve kendini durmaya zorlayarak kapıyı arkasından kapattı. Topukları üzerinde döndü ve bakışları Draco'yu bulduğunda yumuşadı; kucağında Crookshanks'le koltukta uyukluyordu. Çocuğun boğuk nefesleri kıza ulaştığında kızın dudakları hüzünlü bir gülümsemeye büründü, ve kalbinde şevkatin o ağrı verici nabzı atmaya başladı.
"Crooks," diye fısıldadı, koltuğa ayak ucunda yaklaşırken. "İn aşağı, oğlum."
Tembel bir esnemeyle, sadık kedi aldığı komuta uydu ve Draco'nun odasına giderek onları yalnız bıraktı. Sınır tanımayan parmaklarıyla ona uzanarak yüzünü okşadı. Bu tür hareketleri ilk yapışı değildi ama parmak uçlarının oyuklarının altında nasıl olduğunu hissetmek için hiç zamanını harcamamıştı. Sıvılaştırılmış Sonbahar gibi hissettiriyordu, hoş bir şekilde soğuk ve mor erik gibi sertti. Gözlerini kapatarak bu hissi beynine kazıdı, dudakları eriyen balmumu dokusunda ve çenesinde yeni çıkmaya başlayan sakallar elektrik çarpmış gibi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
isolation • dramione (türkçe çeviri)
Fiksi PenggemarOdayı terk edemez. Onun odasını. Ve hepsi Ordu'nun suçu. Küçük bir odaya tıkılmış ve ona sadece Bulanık eşlik ediyorken, bir şeyler feda edilecek. Belki akıl sağlığı. Belki de değil. "İşte," dedi kız, tükürürcesine. "Artık senin kanın da kirli!" 0...