(DÜZENLENMEDİ)
.
Andromeda, Teddy'nin bavulunu ön kapıya doğru itmeye çalışırken irkildi. Elli yedi yaşında, eklemleri artık öncekinden daha fazla ve uzun inliyordu; daha bir önceki gün hapşurmasıyla birlikte omuriliğinden aşağı inen bir dizi spazm tetiklenmişti. Son on yıldır bir çocuğa bakıyor olması bu durumuna yardımcı olmuyordu, ama bundan asla şikayetçi değildi. Yine de, bu gibi zamanlarda Tonks'u ve Ted'i gerçekten özlüyordu. Teddy'nin göz açıp kapayıncaya kadar büyüdüğü sırada görmeye şanslarının olmadığı her şeyi düşünmek zordu. Çocuk için de endişeleniyordu, ve ebeveynleriyle geçirmeye şansı olmadığı, ondan çalınan tüm anılar için.
Ama Teddy tam bir neşe kaynağıydı. Yüzüne en az Tonks'un getirdiği kadar gülümseme getirmişti, belki de daha fazla. Ona baktığı zaman hissettiği gurur, bazen afallatıcı derecedeydi. Acımasız şartlar tarafından birçok şey elinden alınan bir çocuk için fazlasıyla sorumluluk sahibi, parlak ve kibar bir genç adam olmuştu. Ve muhtemelen fazlasıyla ihtiyacı olan dinlenmeyi beraberinde getirecek olsa da, yarın Hogwarts'a gittiğinde evde onun varlığını çok özleyecekti.
Ertesi gün şüphesiz sağanak hâlinde gelecek olan göz yaşlarını bastırmaya çalışırken, Teddy'nin bavullarından birini daha taşımaya çalıştı, ama tamamen yanlış bir açıyla girişmişti, ve tam da ön kapı açılırken sırtı ağrıyla kasıldı.
"Ah! Lanet olsun!" dedi nefes nefese.
"'Dromeda Teyze, ne halt ediyorsun?" diye sordu Draco, aceleyle kadının yanına giderken. "Niye sihir kullanmadın?"
"Çünkü asamı diğer odada bıraktım."
"Niye Accio'lamadın ki?" diye sordu daha küçük, tiz bir ses.
Ağrısına rağmen, Andromeda gülümsedi, ve başını kaldırdığında meraklı bir çift koyu gri gözle karşılaştı. "Merhaba, Taura."
Draco'nun da yardımıyla, belini doğrultmayı başardı ve kızı sıcak, tanıdık bir kucaklamayla karşıladı. Taura'nın kabarık sarı saçları burnunu gıdıkladı, her zamanki gibi, ama Andromeda bunu sorun etmiyordu. Draco'nun bakışları ikisini izlerken yumuşadı.
"Çağırma Büyüsü'nü öğrendin mi?" diye sordu Andromeda, Taura'nın yanağına bir öpücük kondurmak için geri çekilirken. "Gerçekten de çok zeki bir küçük cadısın, tatlım."
"Evet, şimdiden birçok tılsım bilen beş yaşında bir çocuğunun olmasını bir de bana sor," diye homurdandı Draco, kızına bir bakış atarken. "Etkileyici, evet, ama aynı zamanda korkunç. Granger'la birlikte ne olur ne olmaz asalarımızı kilitlemeye başladık."
Andromeda istemeden de olsa kısık sesle güldü. "Neyse ki babasının yaramazlığını da almamış, o zaman."
"Henüz," diye düzeltti. "Hadi, otur da sana çay yapayım."
"Hermione ve Theo seninle değil mi?" diye sordu Andromeda mutfağa giderken.
"Hayır, Theo diş çıkarmanın son aşamalarında ve kıyametleri koparıyor, o yüzden kulak zarını patlatmasını istemedim."
"Gerçekten de çok gürültülü," diye katıldı Taura.
"Yarın King's Cross'a gelecekler ama," diye devam etti Draco. "Ben Teddy'nin yarına hazır olduğundan emin olmak için bir uğradım."
"Teddy evcil hayvanını aldı mı?" diye sordu Taura, heyecandan kocaman açtığı gözleriyle. "Ne aldı?"
"Evet, canım. Peçeli baykuş aldı. Eminim senin de onunla oynamana izin verecektir. Bir odasına çıkıp baykuşa bakmaya ne dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
isolation • dramione (türkçe çeviri)
Fiksi PenggemarOdayı terk edemez. Onun odasını. Ve hepsi Ordu'nun suçu. Küçük bir odaya tıkılmış ve ona sadece Bulanık eşlik ediyorken, bir şeyler feda edilecek. Belki akıl sağlığı. Belki de değil. "İşte," dedi kız, tükürürcesine. "Artık senin kanın da kirli!" 0...