92.bölüm:içimdeki inat

1.4K 121 14
                                    

3 gün sonra

Balkonda düşünceli bir şekilde otururken Ömer Asaf'ın kardeşini tanımasına vesile olmasına düşünüyordum. Benden ona ait videolar istedi. Onu çektiğim zamanlardaki özel olmayan aile videolarını verdim. Bir de bir kaç fotoğraflarını. Bir de Savaş'ın bebeğiyle olan fotoğraflarını.

Ondan sonra bir daha gelmedi. Ben de artık yarın gidecektim. Bu gece son gecemdi. Onu iki gün önce gördüğümde biraz kötü oldum. Kendimi boşlukta hissettim ve artık Adana da kalmak istemedim. İstanbul'a geri dönüp kızımı aramaya devam edecektim. Bu sayede toparlanacaktım. Yani öyle umuyorum.
Toparlanacağımı umuyorum.

Balkonda bir süre daha gökyüzünü izlemeye devam ederken içerden telefon çaldı. O sırada masadaki kahvemi elime alarak derin bir nefes alıp içeri girdim. Telefonu elime aldığımda Emin'in ismi çıkmıştı. Bıkkınca bir nefes alarak telefonu açıp kulağıma aldım. "Ne var Emin?"

"Yenge bir iki dakika dışarı gelebilir misin?"

"Hayırdır oğlum. Bir haber mi var?"

"Bir konuda konuşmam gerek." Tek kaşım havada şüpheyle konuşmaya devam ettim. "Hayırdır ne oldu?"

"Yenge? Sen iki dakika çık, söylerim ne olduğunu." Göz devirerek tamam diyerek telefonu suratına kapattım. Sonra da kahveden bir yudum olarak masaya indirip ceketimi ve çantamı alarak dışarı çıktım. Arabada yaslanmış beni bekliyordu. "Hayırdır? Bizden kötü bir haber yok değil mi?"

"Yok be çok şükür! Turp gibi herkes." Alayla sırıtarak "keyfin yerinde olduğuna göre öyle. E o zaman. Niye buradasın?"

"Seni bomba gibi bir yere götüreceğim."

"Aman aman. Bana bomba lazım değil. Kalbim elli, ruhum kırk yaşında. Uçmama gerek yok."

"Öyle değil. Neyse atla arabaya götüreyim seni."

"Allah Allah, hayırdır inşallah."

"Hayır hayır. Atla."

"Imm, Beren'i de çağırayım mı istersen. Belki ona da bir sürprizin vardır ne dersin?" Dedim alayla göz kırparken.
"Başka zamana inşallah. Şimdilik seninle işimiz var."

Arabaya doğru ilerlerken kalbime dokundum bir an. "Bir an berdel zamanındaki olay aklıma geldi. Ahmet beni çağırdığında burnum afedersiniz şeyden çıkmadı."

"Ama o Savaş ağabeyime vesile etti yanlız." Diye iyimser konuşurken ben bir an hüzünle gülümsedim. "Evet. Hem de en güzel vesilem."

"Evet." Diyerek biraz duraksadıktan sonra "Evet, hadi gidelim." Dedi sadece. Sonra arabaya bindikten sonra şüpheyle "Bana bak Emin, başın belada falan değil değil mi? Bak seni mahfederim. Bak diyorum." Dedim. Olur mu olur.

Emin motoru çalıştırarak manidar imakı bakışını attıtan sonra arabayı sürererek ilerledi. Uzun bir süre sonra da bir yolun kenarına park etti.

Ben ne yapacağını beklerken arabadan inerek benim de çıkmamı istedi. O an bu çocuk mal diye aklımdan geçirirken bir şey demeden dışarı çıktım. "Hayırdır Emin? Ne oldu. Bu saatte..." saat gecenin biri olmak üzereydi. Emin güvendiğim biri ve Savaş'ın ailesinden olduğu için rahat çıktım. Aksine beni korur, biliyorum. Tabii pek ihtiyacım yok o kesin.

Bir süre bekledikten sonra başka bir araba gelerek bizim gibi kenara park etti. O an şüpheyle Emin'e baktım. "Emin? Burada neler oluyor?"

"Birazdan öğreneceksin." Dedi huzurla. O an merakla ve biraz endişeli bir halde ne olacağını bekledim. Arabadan bir kaç adam çıkarak bize doğru yürürken dayanamadan sinirle Emin'e döndüm. "Lan Emin. Ne işler çeviriyorsun sen!"

"Sakin ol. Bana güven."

"Suratına nur yok bana güven diyorsun. Çakma lucifer!"

"Sen iyi misin? Ne oluyor kızım sana?"
Nefes nefese elimi belime yaslarken "Ne bileyim panik yaptım." Dedim birden. "Gece gece dışarı çıkınca geriliyorum ben. Bir de üstüne bu adamlar!"

"Çilem hanım, bizimle gelmelisiniz." Sinirle Emin'e dönerken ellerim hâlâ belimde "Emin? Bunlar ne diyor." Dedim sinirle.

"Çilem hanım diyor galiba."

"Çölüm hanum diyo golubo. Salak! Onu mu diyorum! Neyin peşindesin sen onu diyorum."

"Vay be. Senin bu kadar panik atak geçireceğin hiç aklıma gelmezdi."

"Salak salak konuşma Emin! Tabiki panik atak geçireceğim. Gece yarısı bebeğimi alıp götürdüler elimden!" Emin bir an mahçubiyetten yüzünü eğerken elindeki anahtarı alarak arabaya binmeye çalıştım. Fakat bir adamın önümü kesmesiyle durmak zprunda kaldım. Sojra da tam koluma dokunup "Lütfen bizimle gelin." Demişti ki ben de kolunu tutarak ters çevirip acılar içinde bağırmasına sebep oldum. Hemen kolunu arkaya alıp tekme atarak arabaya çarpmasını sağladım. Adamlar da benim bu halime görünce ister istemez geri çekilmişti.

Sonra yine arabaya binmeye çalışacaktım ki arkadan bir ses geldi. "Görmeyeli çok güçlü olmuşsun Peri kızı." Elim havada kaldı. Bir an kalbim titredi sanki. Ömer Asaf olamazdı. Bu da demek oluyordu ki tek bir açıklama var.

"Savaş." Dedim bir an dudaklarımdan çıkan ismi yeni idrak ederken. Yavaşça arkamı döndüğümde yüzü yaralı, saçları uzun olan Ömer Asaf vardı. Fakat Savaş gibi konuşuyordu.

Bir an kendime gelerek sinirle yanına giderek öfkeyle konuşmaya başladım. "Sana bir daha bana Peri kızı demeyeceksin demedim mi!" Adamlarına dönerek tekrar ona döndüm. "Sen ne yaptığını zannediyorsun. Neyin peşindesin?"

Gülümseyerek bana bakmaya devam ederken Emin'e gitmesini söyledi. Adamlarına da arabaya binmelerini söyledi. Ben ise durumu kavramaya çalışıyordum. Bana aşık olduğunu söylemişti öncedem. Belki de bu gece bunu ilan edecekti. Ama bunu kabul etmeyeceğimi anlayacaktı. Ya da güzellikle ya da dayakla.  Bu gece vakti çağırdığına göre dayakla.

"Bana bak, bu işin sonunda sen zararlı çıkarsın. Kırik kemiklerinle eve dönmek istemiyorsan rahat bırak beni defol evine. Sana kasetleri verdim diye yüz alayım deme. Kardeşin olduğu için hakkındir diye düşündüm o yüzden verdi. Başka sebebi yok.

Derin bir nefes alarak yanaklarımı avuçlarken o an elini tutarak burkacaktım ki "Ben seni çok özledim Peri kızı. Çöl prensin geri geldi." Dedi dudaklarıma yaklaşırken. O an da elim gevşedi. Kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bu Savaş mıydı? Benim Savaş'ım mıydı?

Dudaklarıma kenetlenirken hiçbir şey yapamadım. Sadece gözlerimi kapatıp bu gerçek mi diye anlamaya çalıştım. Tenimde hissettiğim buz gibi eller, karşımda duran bedeni ve beni öpen bu adam gerçek miydi? Bu benim sevgilim miydi?

Yoksa Ömer Asaf'ın beni elde etmesi için bir oyunu muydu? Ama olamaz. Çöl prensini Savaş'tan başka kimse bilmiyordu. Berenlere bile böyle bir muabbet açmadım.

Dudaklarımı öptükten sonra yavaşça uzaklaşarak bir süre burun buruna kaldık. O an dizlerimin bağı çözülmüştü. Dehşete kapılmıştım. "Savaş, bu gerçekten sen misin?"

O an öyle bir ağladım ki gözlerimden yaşlar yerine kan akıyordu sanki. Acıyla ve heyecanla yüzüne dokundum. "Ne bu? Nasıl bir oyun bu böyle? Ben artık allak bullak oldum."

Yanaklarını avuçlayayarak gözlerini izlerken bir an başım döndü. Korkarım artık bunu kaldıramıyordum. Bu bir rüyaydı. Artık bundan eminim. Bu gerçek olamayacak kadar muvizevi bir şeydi.

Nefes nefese "Savaş sen yaşıyorsun." Derken o an göz bebeklerim küçüldü. Beynim devre dışı kaldı. Gözlerim ufaktan ufaktan kapanırken kalbim artık bunu kaldıramadı. Dönen başım ve kararan gözlerimle artık devre dışı kalıyordum. Tek hatırladığım ise en son Savaş'ın koluna tutunmaya çalıştığımdı.







ÇilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin