GÜNAHKAR

325 27 0
                                    

Batıp çıkmış kanlara
Dansederken cesetler
Güller solmuş ezilmiş
Çatırdarken kemikler

-Katherine diye fısıldadım. Sırıttım.
Mal gibi bakıyorsun.
Ha ha ha...Gergedanlar da pembe zaten...
Orjinal benzetmelerin için kutluyorum seni arkadaşım.
Hangi paralel evrende arkadaş olduk biz?
Senin papatyalardan taç yaptığın paralel evrende.
...Gerizekalı...
Görmezden geliyorum bunu.
-İşe yarayabilir...Evangeline'in mırıldanmasıyla onlara döndüm.
Sanırım sonunda herkesi canlandıracak yolu bulmuşlardı. Gülümsemeye başladım. Uyanacaklardı, Jason uyanacaktı. Katherine, Katherine'in arkadaşları, herkes...Herkes uyanacaktı.
Fazla sevinme, ne zaman iyi bir şey olsa her zaman ardından kötü bir şey gelir...
Bu ne kadar saçma bir teori böyle?
- Ge-geliyorlar! Hepimiz nefes nefese kalmış olan Henry'e baktık. Onu gözcü olması için dışarıda bırakmıştık.
- Kim geliyor dedi June kaşlarını çatarak.
-Muhafızlar dedi Henry nefes nefese. Ve Darkneen...
Dememiş miydim?
Ah,lanet olsun.
_____________________________________
- Neden onları ben oyalıyorum?
Hepsi bana baktı.
- Çünkü dedi Clarissa sakince. Marcus ve Evangeline cihazı çalıştıracak. Ben ve June onlara yardım edeceğiz. Jackson ve Gerard gelenleri bizden uzak tutacaklar. Henry sana arkadan yardım edecek ve Reanergeo ve Allysa da Darkneen'i oyalamaya çalışacaklar. Ayrıca sen öfkesin. Ne bekliyordun ki?
Ahahahaha salak...Gerçekten ne bekliyordun ki?Hadi o gerzek köpeklerin arkalarına tekmeyi basalım!
Bana mı öyle geliyor yoksa senin dilin gittikçe bozuluyor mu?
Ne önemi var ki?
Eh, açıkçası...
- Hadi başlayalım! Henry'nin bağrışıyla zıpladım. Bekle noluy...
- Gidelim!
HEY!
Hadi başlıyoruz...
____________________________________

Öfkemin doruğundaydım. Muhafızları hallederken gözlerim aynı zamanda hem Marcus ve Evangeline'in olduğu tarafa kayıyordu, hem de Darkneen'i arıyordum.
Bul o yalancı çobanı...
Yalancı çoban? Cidden mi?
Dilimin bozulduğunu söyleyen sendin...
Tabii.
Gülümserken birden dondum. Bu...
Ah, hayır...
Hayır.
Bunu dediğime inanamıyorum ama, sakin ol...Yaşıyorlar...
HAYIR.
Öfkeyle koşmaya başladım. Önüme çıkan herkesi dağıttım, hepsini fırlattım.
Allysa ve Reanergeo yerde yatıyorlardı. Başlarında Darkneen vardı.
Ürpertici bir gülümsemeyle elini kaldırdı.
Ve ciğerlerim yanarak koşarken bağırdım.
- HAYIR!
Dur. Dedim.
_____________________________________

Nefes nefese kalmıştım, ama Allysa ve Reanergeo'nun bedenlerini çekmeyi başarabilmiştim. Ve -Tanrıya şükürler olsun- yaşıyorlardı.
Söylemiştim...
Evet evet.
Öfkeyle Darkneen'e baktım.
Başkana.
Öfkeme güldü.
- Neden sinirlisin Iolanthe Selene Lasaraleen Andromedea Di Valencilia? Ya da Eden Winifred Ocean mı demeliyim? Hala yaşıyorlar. Yüzyıllar geçti, ama hala aynı pislik...
Katılıyorum.
- Darkneen Lucian Bronx Dreamweal dedim ağır bir sesle. Hayır, asıl adın bu değil, değil mi başkan? Asıl adın...
Derin bir nefes aldım.
- Asıl adın Wilhelm Frances Von Diogen Ramantventhilia...
Nefretlik kuzenim...
- Sevgili Eden dedi Wilhelm zehirli bir gülümsemeyle. Sen çok...Beklenmediksin. İçinde kuzenimin ruhunu barındırman bir yana, üstelik bir insansın sen. Bunun benim için ne kadar ilginç olduğunu tahmin edemezsin. Jason'a bir tebrik borçluyum.
Dişlerimi sıktım. Jason'ın adını ağzına alma.
Seni lanet olası hamamböceği, seni bir elime geçireyim, geldiğin çöp çukuruna geri göndermezsem...
Pekala, tamam anladık.
- Kapa çeneni dedim. Neyin peşinde olduğunu biliyorum. 7 günahı da kendinde toplayıp bütün gücü kendine almak istiyorsun. Aptal sonsuz yaşamını saymıyorum bile. Lanet piç.
Bana tekrar o zehirli gülümsemesini gösterdi.
-Sevgili Eden, neden bu kadar kabasın? Yoksa şu an konuştuğum kişi kuzenim mi?
Ah, şu anda benle konuşmadığını adın gibi biliyorsun...Ben eylemlerle konuşurum domuz herif...
Cevap verme ihtiyacı duymadım. Aklımda sadece Marcus ve Evangeline'e zaman kazandırmak vardı.
Böylece öfkeler arası savaş başladı.
_____________________________________

Durma...Az kaldı...
Şikayet etmek istemiyorum ama, bunu son söylediğin zaman olanları hatırlıyorsun, değil mi?
Hey!Hala yaşıyorsun, değil mi?
Eh,bana kızma. Şu an öfkesi senin kadar güçlü, milenyum yaşında kaçık bir adamla savaşıyorum. Üstelik yakışıklı bir kaçık.
Iyy, midem bulandı...
Mide bulantısı demişken...
- Baş yardakçın nerede? Diye alayla bağırdım. Susan'ı göremedim, gelmeye korktu mu yoksa?
Wilhelm bana gülümsedi (ki aynı anda savaşırken birde mimiklerini kontrol etmesi beni etkilemedi değil)
-Sanırım buralarda olmalı dedi derin bir sesle. Yaşarken bir başarısızlık olması, bilim adına hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmez. Onu bir tüpe koyduğuma eminim.
Bedenim buz kesti. Kendi yandaşlarını bile önemsemiyordu. Kimseyi önemsemiyordu.
Öfkelerimiz tekrar çarpışırken, etraftaki her şey dağılmaya başladı.
Henry'nin Allysa ve Reanergeo'nun baygın bedenlerini çektiğini biliyordum. Arkama bakmaya cesaret edemiyordum. Tek umudum herkesin hala yaşıyor olması, ve Evangeline ve Marcus'un işlerini bitirmek üzere olmalarıydı.
Bir hiç için savaşmak istemiyordum. Bir hiç için savaşamazdım.
Bir...hiç...İçin...Savaşmıyorsun...Az...Kaldı...
Katherine?
...
Katherine!
Yavaşça yere çökerken ağlamaya başlamıştım. Görüşüm bulanırken, bilincim de solmaya başlıyordu.
Buraya kadarmış diye düşündüm.
İşte bitiyor. Tüh, ölüceğimi bilseydim vasiyetname yazardım. Bütün eşyalarımı çöpe atmasalar bari. Aman neyse, ölücem zaten, neyin eşyasını düşünüyorsam.
Üzgünüm June, Marcus, Reanergeo, Evangeline, Jackson, Henry, Clarissa,Allysa,Gerard. Sizi de peşimden sürükledim. Tanrı biliyor ya, çok iyi dostlardınız. Sizden iyisini bulabileceğimi sanmıyorum. Güle güle büyükanne. Seni uzun zaman önce terk ettim gerçi, ama unutmadım. Yemin ederim.
Ve Jason. Özür dilerim. Seni kurtaramadım. O kadar da söz vermiştim. Sözlerimi bir türlü tutamıyorum gibi, üzgünüm.
Ve Katherine. Baş belası, sinir bozucu, can sıkıcı ve kötümser. Üstelik sürekli benimle dalga geçiyorsun. Neredesin? Yanımda olacağını söylemiştin ve emin ol, şu anda yanımda olmak için iyi bir zaman dilimi.
Hoşçakal.
-Hoşçakal diye mırıldandım.
Ama düşündüğüm gibi ölmedim. Biri beni sıcak kollarına aldı.
Bu kolları tanıyorum.
Gözlerimi açmaya uğraştım.
- Ja...son?diye fısıldadım yavaşça. Sen...Bu sen misin?
Berbat görünüyordu. Göz altı torbaları vardı, yüzü beyazlamıştı. Ama gülümsüyordu. Gülümsüyordu ve çok güzeldi.
-Benim diye fısıldadı o da. Benim Eden.
-Ben...diyerek kalkmaya çalıştım. Wilhelm...
- Dinlen sen diye beni sıkıca tuttu. Onunla başka biri ilgileniyor.
Gösterdiği tarafa dönünce gözlerim fal taşı gibi açıldı.
- Katherine?

Multimedia Wilhelm Frances Von Diogen Ramantventhilia

LEYDİ (DÜZENLENECEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin