Amy Winehouse - Back To Black
Bölüm 1: Kalbi Şekillendiren Eller
Rosalina Romano:
Çocuk kalbi, kilden bir hamura benzerdi.
Aile bir heykeltıraş olur, onu şekillendirirdi.
Benim kalbim, babamın titreyen ellerinde şekillenmişti. Korkuyla.
Kız kardeşimin kalbi annemin kendinden emin parmaklarından şekillenmişti, huzurla.
Şimdi yorgun ellerimde kilden bir kalp tutarken bunu neyle şekillendirdiğimi düşünüyordum. Ne hissettiğimi bilmiyordum, atölyemde olmanın verdiği dinginlik yoktu. Huzuru ara ki bulasın. Saçlarımı topladığım fırçadan dökülen sarı bukleler burnumu kaşındırırken huysuzca onlara üfledim ve bir anlığına da olsa havalanarak yüzümden uzaklaştılar.
Atölyenin dört bir yanına yerleştirilmiş ses sisteminden yayılan sonat dördüncü kez yeniden başlıyordu.
Türk besteci Fazıl Say'dan Hayat Ağacı.
Dokunuşlarımla şekillendirdiğim toprağı sanki canlıymış gibi hissettiren bu beste sık sık karamsar hissetmeme neden olurdu. Gözlerimi yumarak olduğum yerde hafifçe sallandım, artık vuruşlarına aşina olduğum her bir nota ruhuma dokunuyordu.
Elimdeki kalbi kenara koydum. Bu kalbi neyle şekillendirdiğimi bilmiyordum.
Gözlerimi benimle aynı hizada duran büste çevirdim. Cesur ve vakur gözleri beni izliyordu. Sadece iki sarı abajuru yanan camdan atölyede o ve ben vardık. Kendi ellerimle var ettiğim heykele dokunmaya korkarken yutkundum.
Hayat Ağacı bir kez daha başladığında kaldırdığım elimi indirdim ve hızla ayağa kalkacak cesareti buldum. Ona bir kez daha bakmadan atölyenin köşesindeki örtüyü kaptığım gibi üzerini örttüm. Uzun, yaklaşık bir metre boyunda olan büst üzeri lekelerle dolu beyaz örtünün altında kaldığında derin bir nefes verdim.
İkinci işim çalan müziği değiştirmek oldu. Beni toprağın soğukluğundan kurtarıp içimi bir şehrin yangını gibi ısıtan Valse bestesini açtım. Kırmızı şarabın dolu olduğu kadehimi alarak dikdörtgen atölyenin yastıklarla doldurduğum köşesine çöktüm.
Gözlerim dışarıda yağan karı bulduğumda dudaklarım bir gülümseme ile kıvrıldı ve başımı arkaya yaslayarak ruhumu dinlendirmeye çalıştım. Roma'ya çok sık kar yağmazdı, bu yüzden ne zaman kar yağsa heyecanlanırdım.
Bu defa Kibritçi Kız'ın kendi evi varmış ve bütün kibritlerini şöminesini yakmak için harcamış, diye mırıldandım kendi kendime.
İçinde olduğum atölye çocukluğundan beri hayalini kurduğum küçük sığınağımdı. Tıp fakültesini kazandığımda babam hediye olarak burayı yaptırmıştı. Dünyanı neresine gidersem gideyim beni doyuracak bir mesleğimin olmasını o kadar çok istiyordu ki günlerimi ve gecelerimi feda ettiğim tutkumu bir ödül olarak önümde salladığında kendimi tıp fakültesinin kapısında bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MADALYON CEMİYETİ
RomanceSüreyya Tanya, hayatı boyunca girmek için çabaladığı bale okuluna kabul edildiğinde on sekiz yaşındaydı. Rusya'nın soğuk topraklarına adımı bastığında küçük bir kızdı. Hayata dair en kötü şeyleri unutmak için gittiği bu şehirde, kaderin onun için d...