Hırslı, inatçı ve duygusal bir balerin olan Afet Ema Alaca, geçmişinin soyut pençeleri arasında kalan, unutmaya çalıştıkça orada sıkışan bir genç kızdır.
Boynunda her daim geçmişinin soyut pençelerine sahip soyut bir ip varken celladı olan adam, o i...
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar.
-
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
MUM IŞIĞI VE KARANLIK
>
18.YALANA TEKAMÜL
Sezen Aksu - Sarı Odalar
Dedublüman - Günü Gelir
Semiramis Pekkan - Neredeysen
Bir kitapta derdi ki: İnsanlar, onlara yüklediğiniz anlamlar kadar vardırlar. Kendinizi bir kefeye sıkışmış hissettiğinizde ya da çıkmaz sokakta olduğunuzda diğerleri aklınıza gelsin, bir insana yüklediğiniz anlamı kendinize ya da içinde olduğunuz çıkmaz sokağa yükleyin ve kendinizi kendi cehenneminizden kurtarın.
Bu cehennemden kurtulabilir miydim?
Bazen bir oyunda gibi hissediyordum. Sanki etrafımdaki her şey, herkes, tüm olaylar bir perde oyunuymuş da beni de figüran niyetine orada tutuyorlarmış gibi. Herkes büyüyor, trenler geçip gidiyor, zaman akıyor ve ben hep aynı yerde, aynı histe, aynı bedende ve ruhta kalıyor gibiydim.
En çok da 9 yaşımda.
Ellerim boştu, kurbanıma bir demet çiçek alıp da gelmemiştim. Ona getirdiğim tek şey, gözyaşlarım ve vicdanımdı.
Olduğum mezarın başında, Zeyno'nun telefonundan açtığım fener ışığı sayesinde görebildiğim mezar taşında Hasret Aktepe yazıyordu. Ölüm tarihi katil olduğum, şeker kokması gereken yaşlarda barut kokan ellere sahip olduğum, sonraki her günde, her göz kırpışımda kendi vicdanımdan bir yaş akıttığım gündü.
2 Nisan 2012.
Özür dilemeyi beceremiyordum. Dudaklarımı aralayabilsem çok şey anlatacak, çok yalvaracaktım ama buna gücüm yoktu. Bora'nın yanından ayrıldıktan sonra kapıda beni bekleyen taksiye geri binip mezarlığa gelmiştim ve dakikalarca tüm mezar taşlarını korkmadan aramamdan sonra katili olduğum kadının, Hasret Aktepe'nin mezarı başına gelmiştim. Sanırım geleli birkaç dakika oluyordu ve bu birkaç dakikadır da put gibi yerimde durmuş, buz gibi soğuğun ve karanlığın ortasında, titreyen elimde tuttuğum telefon ışığıyla ağlayarak mezar taşına bakıyordum.