"Yanılıyorsun! Herkes sevmediğinden gitmez. Bazıları çok 'sevdiğinden' gider." Saltuk SERMİHAN
Müberra, bilincinin içine zehirli sarmaşıklar gibi uzanan sesle savaşıyordu. Her saniye biraz daha şiddetlenen ses onu kendine gelmeye zorlarken birbirine adeta mıhlanmış olan gözkapaklarını ayırmadan yorganı kafasına kadar çekti. Yüzünü örtmeden hemen önce de "Beyza!" diye seslendi. Ama kardeşinden en ufak bir tepki alamadı. Kulak zarını geçip beynini delmeye yemin etmiş ses aniden kesildiğinde içini kaplayan rahatlamayla oksijene kavuşmak için yorganı eski konumuna getirdi ve kendini daha tam olarak çıkamadığı uykuya bıraktı. Tam dalmak üzereyken o lanet ses yeniden şiddetle başladı. "Beyza!" diye haykırdı, hanımefendi kıpırdamıyordu bile, öfkeden kudururken yorganı tekmeleyerek üstünden attı ve aniden ayağa fırladı. Karanlıkta sesin kaynağı olan çalar saati kaptığı gibi tepesinde onu susturacak düğmeye bastı ardından da şiddetle aldığı yere çarparak koydu. Kız kardeşinin yorganını tutup hışımla çekti. Madem uyanmayacaktı neden saat kuruyordu ki? Üstelik daha önce milyonlarca kere söylemişti ona, uyanmayacaksa saat kurmamasını.
Siyah saçları tüm yastığa yayılmış olan kız, yorganın çekilmesine karşılık biraz kıpırdanmıştı. Uyanmayışı Müberra'yı iyice çileden çıkarırken kolunu tuttu ve şiddetle sarsmaya başladı.
"Beey-zzaa!"
Kız kardeşini sıçrayarak uyanıp panik dolu gözlerle kendisine bakarken gördüğünde bir an pişmanlık hissetti, çok kısa bir an. Sonra olanları hatırladı, sıcacık yatağını geride bırakışını ve öfkesi yeniden alevlendi.
"Yüz bin kere söyledim. Şu saati kurma Beyza!"
Beyza gözlerini ovuşturarak yataktan çıkarken onu pek ciddiye alıyormuş gibi görünmüyordu. Omuzlarını silkip "Saati kurmadan sabah namazına nasıl kalkacağız?" diye sordu. Genç kız cevap olarak 'Kalkmayacağız, zaten.' diye geçirdi içinden ama bunu kelimelere dökmedi.
Beyza, ablasını anlayamıyordu. Eskiden çalar saati kendi elleriyle kuran kız şimdi çalar saat kurulmayacak diye diretmeye başlamıştı. Namazlarını da aksatmaya başladığını fark etmişti. Kıldıklarını da acele ve özensiz kılıyordu. Birkaç kere bununla ilgili konuşmayı denemişti ama ablası her seferinde bir yolunu bulup konuşmayı başlamadan sonlandırmasını bilmişti. Arada annesine durumu açıklamayı düşünmüyor değildi, fakat Müberra'nın yeni ortaya çıkan büyüklerle içten içe inatlaşma huyundan haberdardı ve annesinin söyleyip yapacaklarının ters tepmesinden, her şeyi daha da kötü bir hale getirmesinden korkuyordu.
Beyza'nın yüzüne bile bakmadan banyoya gitmesi, genç kızı iyice çileden çıkartmıştı. Onun peşinden gidip biraz bağırma planları kurduğu sırada bir kapı açılıp kapanma sesi duyuldu. Sonra bir diğeri açıldı. Ne yaptığını pek düşünmeden odanın içinde ilerleyip kapıya ulaştı ve kulağını ahşap yüzeye dayadı. Her sabah olduğu gibi Erkam'ın, Harun'u uyandırmak için onun odasına girdiğini tahmin etti. Abisinin Beyza'dan da derin uyuduğu dünyaca bilinen bir gerçekti ve onu uyandırabilmek için çoğu zaman Erkam'ın dakikalarca uğraşması gerekiyordu.
Birden içi Erkam'ı görme arzusuyla dolup taştı. Fakat bunu yapamayacağını biliyordu. Dün akşam söylediklerinden sonra bunu yapamazdı. Yanağını biraz daha sertçe kapıya bastırırken gözlerini kapattı. Erkam ondan gidiyordu. Erkam'ı kendi elleriyle gönderiyordu.
Kal dese, gitme dese...
Diyemezdi ki...
Dese, kalmazdı.
Ama bir umut... Belki evlenmezdi o kızla. Belki gitmezdi bile ona.
Aniden gözlerini açıp kendini kapıdan çekti. Erkam'ın cevabı gelene kadar bu deliliğinin önüne geçmeliydi. Artık yıkık dökük yüreğinden ne kaldıysa hepsi onun elindeydi. Yapacağı tek şey vardı: beklemek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...