O N B İ R

10.4K 1.1K 218
                                        

"Oysa bir güvercin havalanmıştı içimden
Konarak pervazlarına gülüşlerinin."

Nurullah Genç

Avuçlarını, kalın ve eski cildin serin fakat pütürlü yüzeyinde gezdirirken bakışları satırlarda aheste dolaşıyor, karşılaştığı kelimelere hayat denen çapraşık şeyi unutmak istercesine sarılıyordu. Varoluşunu en küçük zerresine kadar kucağındaki her derdin devasına sahip kitapta kaybetmek için bitmek bilmez bir çaba harcıyordu.

"Müberra, anlatmayacak mısın?"

Sanki ölüm döşeğinde bekleyen birine söyleniyormuşçasına yumuşakça dile getirilmiş cümleyle mecburen yüzünü avuçlarındaki kitaptan kaldırdı. Kerime tam karşısında onu ürkütmekten korkarcasına bir çekingenlikte yaklaşmaktaydı.

"Neyi?" diye sordu genç kadın, sorusunun cevabını katı bir kesinlikte bilmesine rağmen. Arkadaşı yanındaki boşluğa iliştiğinde gözleri sonbaharın yaklaşmakta olduğunu bildiren ağaçların arasına dalıp gitmişti.

"İki gündür ruh gibi oluşunun sebebini."

Kerime'nin kelimelerine bulaşmış endişe öylesine mütemayizdi ki, Müberra derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı ve "Beyza..." diye mırıldandı. "Beyza evlenmiş, yakında bir bebeği olacak." Duraksadı.

Kız kardeşinin bahçedeki hâli zihninde canlanırken; her şeye, yeni baştan bir kez daha şaşırdı. Kız kardeşi evlenmişti ve ruhu bile duymamıştı. Beyza'nın onu haberdar etmeyişi neden bu kadar acıtıyordu canını anlayamadı.

"Tanıdığım Harun ölmüş, yerinde ruhsuz bir adam kalmış. Rabia benden nefret ediyor. Annem yüzüme bakmıyor. Babamsa ölüme öyle yakın ki..."

Sonra zihninde bir adam belirdi. Siyah bastonu, gri gömleği ve sükûnetiyle, ruhunu hırpalayıp duran bir adam...

"Erkam..." dedi sustu. Ne diyebilirdi ki? Ondan çaldıklarını nasıl anlatabilirdi? Nasıl söylerdi?

Söyleyemezdi. O yüzden sadece sustu.

Kerime avuçlarındaki kitaba uzandığında bile bakışları ağaçlarda öylece durmakla yetindi. Yaptığına pişman olduğu milyonlarca şey vardı ve bir o kadar da yapmadığına pişman olduğu şey. Arkadaşının sayfaları çevirişini dinlerken pişmanlıktan boğulmak üzereydi. Sanki az daha nefes alamayacaktı.

Kerime besmele çekip okumaya başladığında nefes alabildiğini hissetti Müberra. Onun dudaklarından dökülen her harf bir mucizeydi. Her kelime... Öyle büyük ve öyle güzel bir mucizeydi ki içinin buz tutmuşluğunu çözüyor, ruhunun fırtınası dindiriyordu.

Kerime Arapçasını okuduğu iki ayetten sonra durdu.

"İnsanlar (dünyada Allah'a ibadet ve itaat etmeden, çeşitli çile ve güçlüklerle, bazen de verilen bol mal ve refah ile) imtihan edilmeden (sadece) 'inandık' demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar. Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de (sıkıntılarla) imtihan ettik. Allah elbette (iman yönüyle) doğru olanları da bilir, yalancıları da bilir.[Ankebût; 2-3]*" diye tekrar etti. Müberra'nın o anda, hayatının her anında olduğu gibi, hatta belki daha da çok; Allah'a ve Peygamberi Muhammed (sav) ihtiyacı olduğunu bildiğinden elindeki Kur'an-ı Kerim'i yeniden arkadaşının kucağına bırakıp oturduğu banktan kalktı. Yavaşça ama Müberra'nın aradığı şifayı bulacağına emin olarak okula doğru yürümeye başladı.

؞؞؞؞؞

Müberra, Kerime'nin odasına girdiğinde diğer hocalar çoktan gelmişti ve hepsi Kerime'nin talimatlarını dinlemekle meşguldü. Genç kadın oturacak bir yer kalmadığından ayakta duran diğer birkaç hocanın yanına yaklaşıp dinlemeye başladı. Kerime müdire olduğu zamanlara has otoriter ses tonuyla hafta sonu yapılacak olan etkinlikten bahsediyordu. Etkinlikte konuşmacı olarak okuldaki çoğu hocanın yetişmesine katkıda bulunmuş olan Ayşenur Hoca'nın geleceğini belirtip toplantının esas konusuna giriş yaptı.

MübarekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin