"Bir dertsin içimde, bin dermana değişmem..." Bir otobüs koltuğunun arkasından
"Abla ben şu tabakları getiriyorum, sen de diğerlerini alırsın."
Beyza iki tabağı alıp mutfaktan çıkınca gözlerini daldığı yerden ayırıp onun dediğini yaptı. Bu sefer, teyzesinin ziyarete gelmesi onu normalde olduğu kadar sevindirmemişti. İçi sıkılıyordu. Yine de salona geçip Beyza'nın yanındaki boşluğa oturdu ve elindeki tabakları önlerindeki sehpaya bıraktı. Annesiyle teyzesi koyu bir sohbete dalmış, bir yandan da Beyza'nın onların önlerindeki sehpalara bıraktığı meyve tabaklarından yiyorlardı. Annesinin bir elmayı dilimleyip Rabia'ya yedirmesini izlerken bir portakala uzandı. Aklı kendi düşünceleriyle ortamda konuşulanlar arasında gidip geliyordu. Beyza'nın ona uzattığı elma dilimini kafasını sallayarak reddettikten sonra bir bıçak alıp portakalın kabuğunu soymaya başladı. Hayal meyal teyzesinin birkaç hafta önce onu ailecek ziyaret ettikleri zamandan bahsettiğini fark etti fakat hâlâ iki gün önce farkına vardığı, ne yaparsa yapsın Erkam'ın onu küçük bir kız gibi göreceği gerçeği beyninde tekrar tekrar dönüp duruyor, onun dikkatini konuşulanlara vermesine engel oluyordu.
Birden duyduğu isimle dikkati tamamen teyzesine döndü. "Erkam'la Harun'a kaç kısmet çıktı haberin yok, Fazilet. Tabi bizim komşular boylu poslu, yakışıklı, efendi çocukları görünce..." Teyzesi kıkırdamaya başladığında içi garip bir hisle bükülmüştü. "Yaşları geldi, aha önümüzdeki sene Allah izin verirse üniversiteye başlayacaklar. Bizim komşunun Tuğçe diye bir kızı var, helal süt emmiş, hanım hanımcık, pek de güzel. Erkam'ı görmüş o gün, beğenm-"
"Ovv!" genç kız, bakışlarını eline indirdiğinde portakalı tuttuğu elinin başparmağını boydan boya kesmiş olduğunu fark etti. Herkes konuşmayı bırakmış ona bakıyordu. Annesinin "Ne oldu kızım?" diye sorduğunu duyabiliyor ama kendinde cevap verme isteği bulamıyordu. Onun yerine Beyza "Elini kesti." diye cevap verdiğinde çoktan ayağa kalkmış ve kendisiyle birlikte ablasını da mutfağa doğru sürüklemeye başlamıştı. Anneleri de peşlerinden geliyordu.
"Müberra, çok mu derin kızım? Hastaneye gidelim mi?"
Annesinin panik dolu soruları genç kızı biraz kendisine getirirken "Hayır, hayır. Derin değil, birazdan durur zaten." diye konuştu. Söylediğini kanıtlamak için de elini musluğun altından çekip annesine gösterdi. "Bu aralar bu sakarlık nereden çıktı, Müberra? Sen hiç böyle değildin kızım!" annesi biraz sakinleştiğinden olsa gerek azarlama faslına başlamıştı. "Portakalı soyarken bir an dalmışım." derken Beyza'nın elini havlu peçeteyle sarmasını izliyordu. Annesi biraz daha söylenip salona geri dönünce mutfak sandalyelerinden birine bıraktı kendini.
Kızların, abisiyle Erkam'ı yakışıklı bulduklarını çok önceden biliyordu zaten. Fakat onların gözünde Harun daima Erkam'dan daha yakışıklı olmuştu. Abisini her zaman Erkam'dan daha öne koyarlardı. İlk kez Erkam birinin favorisiydi. İçi daralırken gözlerini sımsıkı kapattı. Sanki böyle yaparsa Erkam'ı beğenen kızı ve onun aileleri işe karıştırmak için yaptığı girişimi topyekûn unutacaktı.
Beyza'nın "Yusuf'u gören Mısırlı kadınlar gibi, portakal yerine kendi elini kestin." diye konuşmaya başlamasıyla gözlerini açtı. Tam karşısında durmuş, onu bütün kardeşlerinden ayıran siyah saçlarının yüzüne düşmüş tutamını kulağının arkasına sıkıştırıyordu. "Üstelik ortada Yusuf'un kendisi yokken."
Müberra kafası karışık, ruhu bulanık, yüreği bulutlu haliyle kız kardeşinin ne ima ettiğini anlamadı. Hatta bir şey ima ettiğini dahi fark etmedi. Kendini bulunduğu anda tutmakta zorlanıyordu. Göğüs kafesi sıkışıyor, bu sıkışıklığın altında yüreği eziliyor, kendisine eziyet etmeyi seven mazoşist beyni; söz, nişan, düğün senaryoları yazıyor, bu da yetmezmiş gibi Erkam'ın Müberra olmayan o kıza gülümsediği sahneleri gözüne sokuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...