"İnsan diyorum bir gün duracak bir kalbi taşıyor."
Tarık TufanAdamın seccadeye dökülmüş buklelerine bakıyordu Müberra. Yatağın ucunda bir hayalin kıyısına sarılırmışçasına seyrediyordu secdedeki adamı. Sabaha kadar çarpıştığı ağrıyı zihninin gerilerine kilitlemiş ve mütemadi, derin bir huşu ile Rabb'inin önünde eğilmişti. Sonra kıyamındaki itaati, kıraatındaki güzelliği seyretti. Elini bağlayışını, rükûya eğilişini...
Sonra kendi namazından utandı. Yarım, kırık dökük namazından...
Erkam kade-i ahirede selamını verirken ancak ayırabildi ondan bakışlarını. Onca ağrıya rağmen nasıl bu kadar namazın içindeydi, nasıl bu kadar güzel kılabilmişti? Yeniden bakışları ona kaydı. Adam dua ederken bir süre daha izledi onu. Mucîb (Kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden) olan Rabb'den ne istediğini merak etti. Bu evliliğe dayanabilmek için sabır diliyor muydu? Başına gelenlerden kurtulabilmek için Allah'a yalvarıyor muydu? Hiçbir zaman bilemeyecekti.
O seccadesini toplayıp kalkarken birden kapı açıldı.
"Rabia, hadi kalk kızım."
Annesinin içeriye birkaç adım atmasından sonra onu görünce şaşkınlıktan kocaman açılan gözlerine baktı. Hüzünle kıvrıldı dudakları. Uzun zamandır kızı olamadığı kadına gözlerinde derin bir küskünlükle baktı.
"Ben..." dedi kadın ve durdu. "Rabia'yı uyandırmaya gelmiştim. Onu bu odada sanıyordum."
Erkam elindeki seccadeyi kenara bırakıp Fazilet Hanımı onaylarcasına kafasını salladı. Müberra sadece annesini izlemekle yetiniyordu. Hataları vardı ve bu hatalar neredeyse ölümcül hatalardı. Anlıyordu annesini, gerçekten anlıyordu fakat anlaması acısını hafifletmiyordu. Kadın arkasını döndü, kapıdan çıkmak üzereydi ki "Anne." diyebildi Müberra. Sonrasında hiç düşünmediği bir şey yaptı.
"Neden yüzümüze bakmıyorsun?" diye sordu. Fazilet Hanım kapının koluna tutunur vaziyette duruyordu. "Hadi," dedi Müberra "Hadi, benim yüzüme bakmayışını anlayabilirim anne, ama Erkam'ın suçu ne?"
Genç adamın garip bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu Müberra. Kendisini neden karıştırdığını sorgular gibiydi. Fakat Müberra da artık neyi neden yaptığından emin değildi ki. Belki hüzünden çıldırıyordu, belki uykusuzluk aklını bulandırmıştı, belki sabaha kadar acısını seyrettiği adam getirmişti onu bu hale.
Kadın cevap vermeden bir adım atacak gibi olunca Müberra oturduğu yerden kalkıp "Anne!" diye seslendi. Sesi neredeyse titreyecekti. "Bir cevap vermeyecek misin?"
"Yüzünüze isteyerek mi bakmadığımı sanıyorsun?" Kadın heykel gibi dursa da sesi çatlaklarla doluydu. "Belki de bakamıyorumdur."
"Neden?" diye sordu genç kadın. "Bana bakamıyorsun, tamam. Ben bile bazen aynada kendime bakamıyorum! Ama Erkam! O ne yaptı?"
İçindeki acı son raddedeydi. Adamın başına gelenlerin hiç birini hak etmeyişi onu mahvediyordu. Sanki çıldıracak gibiydi. Sanki aklı ondan kopup gidecek ve o gidince bu katmerlenen acının nefesi ensesinden silinecekti.
"Yanlış anladın Müberra. Size bakmaya yüzüm yok."
Annesi, öylece arkası dönük, kaçmak istercesine sıktığı kapı koluyla odada, kendi kızı tarafından tutsak edilmiş duruyordu. Yılların içine bıraktığı zehir, içinden çıkacaktı çıkmasına fakat bundan korkuyor gibiydi. Hatta onun dehşete kapıldığını hissediyordu nedense genç kadın. Söyledikleriyse bir o kadar garipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...