"Sen, benim durup durup saplandığım..." Abdurrahman Cahit Zarifoğlu
Müdire odasında kısa süren hal hatır sorma faslının ardından uzayan sessizlikte genç kadın, kız kardeşini seyretmeye durmuştu. Onun buraya kadar neden geldiğini az çok tahmin ediyordu fakat aklından neler geçirdiğini, ne söylemek için geldiğini ve bu gelişindeki amacının ne olduğunu bilmiyordu.
"Babam ve abim Rabia'nın eğitimine burada devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Biliyorsun şimdiki liselerin halini... Sadece kız öğrencilerden oluşan bir okulda okumasının daha iyi olacağı konusunda ben de hemfikirim. Bu yüzden sizinle konuşmaya geldim." Beyza'nın kelimeleri onu şaşırtırken dikkatle kız kardeşini izlemeye devam etti. Çok daha başka bir konudan konuşmasını beklemişti. "Biliyorum, Rabia'yla ilişkiniz iyi durumda değil abla. Bu yüzden bu fikri onaylamazsan anlarım."
"Çok yerinde bir fikir olduğunu düşünüyorum. Hem böylece abla kardeş biraz aradaki buzları eritirler." Kerime aniden lafa karıştığında Müberra şaşkınlığını bir kenara koymayı ancak başarabilmişti. Rabia'nın ona olan nefretini düşünmemeye çalışarak konuşmaya başladı.
"Benim için herhangi bir sorun yok ama Rabia'nın bu fikirden hoşnut olacağını sanmıyorum. Onun fikrini sordunuz mu, Beyza?"
Kız kardeşi kafasını olumsuz anlamda salladığında "O zaman bunu Rabia'yla konuşun. Onun içinde uygunsa kaydını en kısa zamanda buraya alırız inşaAllah." diye devam etti. Okulda vermeye çalıştıkları eğitim hiç şüphesiz ki ümmet gençlerinin ihtiyaç duyduğu alanları kapsıyor, onları Allah'ın izniyle çok daha iyi Müslümanlar olarak yetiştirmeyi amaç ediniyordu. Bu yüzdendir ki Rabia ile arasındaki anlaşmazlık önemini yitiriyordu.
"Peki, öyle yapalım. Ben inşaAllah bu akşam konuşurum onunla."
Söyleyecek bir şey kalmadığından önündeki sehpada duran çay bardağına uzandı Müberra. Kendisini fazlasıyla tükenmiş hissediyordu. İki gündür içinde sürüp giden harbin içinde kâh taarruzda kâh müdafaada savrulup duruyordu. Geceleri doğru dürüst uyuyamamış olmanın verdiği ağırlık âdeta bütün uzuvlarını ondan ayrı cansız kütlelere dönüştürmüştü. Zira ruhuna kadar yorgundu ve hiçbir şeye mecali yokmuş gibi hissediyordu.
Çayını yavaşça yudumlarken Beyza'nın söylemekte tereddüt ettiği kısma nihayet geldiklerini fark etti. Demek ilk tahmini gerçekten çok da öte değildi.
"Abla..." Beyza'nın duraksaması her şeyi daha da gerçekçi kılarken Müberra bakışlarını bardağından ayırmamaya yeminli gibiydi.
"Beyza, yapamam..." dedi en sonunda. Uykusuz geçen gecelerinde genç adama daha fazla işkence edemeyeceğine hükmetmişti. Onu bir kez daha öldürmeyecekti. "Çok düşündüm ama yapamam... Olmaz. Hatta babamın bunu neden istediğini bile anlayabilmiş değilim."
Beyza bakışları elindeki bardakta kaybolup gitmiş ablasını seyrederken acıyla gülümsedi. Bunun olacağını tahmin etmişti. "Ben biliyorum." Nihayetinde ablasının onu bulan bakışlarındaki hüzne, gözlerini daldırıp devam etti. "Çünkü sen Erkam abimle evlenmezsen, o öyle kimsesiz yaşamaya devam edecek. Harun abim de kendisini ona vakfetmişçesine yaşamaya... Sen gittiğinden beri kimse aynı değil abla. Harun abimi gördün. Erkam abimi gördün. Annemi, Rabia'yı gördün. Bir arada olduğumuzdaki halimizi de gördün. Annem, belki sana yaptığı kadar değil ama Erkam abimin yüzüne de bakmıyor. Rabia normal aile nedir bilmeden bu yaşa geldi. Evdeki tek arabulucu babamdı. Ve korkarım ki babama bir şey olursa her şey tümden çökecek. Babam da bunun farkında. Bu yüzden senin Erkam abimle evlenmeni istedi. Ben de onunla aynı fikirdeyim. Eğer kalbinde kimse yoksa, birisini beklemiyorsan, hiç umut olmasa bile yine de; Erkam abimle evlenemez misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...