"Ama öldüm
kurşuna dizildikten sonra gelen af telgrafı gibi kalbim
kalbim
sana nasıl yabancı kalabildim?"
Ayşe SevimÇok düşünmüştü, öyle çok düşünmüştü ki... Günlerce ve gecelerce... Dualarca uzayan çaresizliğinde tek yaptığı düşünmekti. Fakat bir türlü düşüncelerin denizinden boğulmadan çıkamıyordu. Zihninde can simidi gibi gelip giden çareye bir türlü tutunamıyordu işte.
Kararsızlık her dakika biraz daha koyulaşıyordu. Oysa değil miydi ki kararsızlıkta bir karardı? Çözüme arkasını dönmek de çözümsüzlüğe bir adımdı. Aynı evde bir yabancıydı adama. Aynı geçmişte bir katil ve bir kurban...
Her bir gün imkânsızlıklarına bir adım daha yakındı. Çünkü bir gün sırtındaki yaraydı adamın. Bir gün sağ elinin tutmayışı, ertesi gün sağ kulağının duymayışı... Bir gün sol eliyle yazdığı yazıydı, ertesinde tuttuğu baston... Böyleydi günler. Böyle böyleydi aralarındaki duvarların yükselişi.
Oturduğu basamakta dinliyordu adamı. Delikanlılara aşkı anlatıyordu adam. Hem de öyle güzel anlatıyordu ki... O güzelliğin adamı bulmasını istedi kadın. Sert merdiven basamaklarında sessizce oturuyordu. Geldiğini ve güzel yürekli adamın kelamını dinlediğini kimseye hissettirmemişti. Bazen yapıyordu böyle, adamla aralarındaki hudutlar aşılmaz, duvarlar dayanılmaz olunca, bazen biraz erken gelip bu basamaklara oturuyor ve onun yüreğini biraz olsun görebildiği bu mesafeden adamın ruhunun gölgesinde serinliyordu. Sonra sanki yeni gelmiş gibi onu da alıp sessizliğin her duvarını boyadığı küçük evlerine dönüyordu. Ama bugün farklıydı, hissedebiliyordu Müberra. Bugün bir şeyin kıyısında bekliyorlardı. Bir şey olacaktı. Oldu.
"Sen sevdin mi hiç, Erkam Abi?"
Kadın hüzünle gülümsedi. Demek görülmemiş hesabın vakti gelmişti. Tuğçe'nin üzerinde pranga misali asılı kalan selamının, kurbanının yakılmamış ağıdının, öylece kalakalmış bir gönül yarasının zamanı gelmişti.
"Sevdim."
Adamın sesinde kimsenin duymadığını duyuyordu kadın. Hiçbirinin bilmediği bir hikâyeyi dinliyordu. Sevdiği kadını ucundan kaçırmış bir adamın hüznünü boyuyordu ruhuna. Ruhunun sancısı öyle kuvvetliydi ki, yüreğinin ağrısı öyle şiddetliydi ki nasıl dayanabildiğine şaşıyordu. Erkam'ın Tuğçe'yi sevdiğini ilk kez duyuyordu. Onun sevdiği kadınla arasına girişinin gerçekliğine ilk kez tanıktı. O kadının başkasıyla mutlu oluşunun bilgisi omuzlarına çöküverdi.
"Ama yanlış sevdim. Çok yanlış sevdim hem de. Olmayacaktı, olmadı da zaten."
Bu dünyada Erkam'ın sınavıydı Müberra, bunu anlamıştı artık. Bir adamın başına gelebilecek en kötü sınavdı.
؞؞؞؞؞
Evin önüne geldiklerinde derin bir nefes aldı Müberra. Artık her şeyin çözüm zamanı gelmişti. Artık adamın acılarının kaynağı olmaktan yorulmuştu. Her şeyi bitirecekti.
"Bir hafta önce Tuğçe'yi gördüm sana son görüşmenizde olanlardan dolayı senden özür dilediğini ve fikrini değiştirdiğini, merak etmemeni söylememi istedi."
Adamın mutlulukla aydınlanan yüzünü seyrederken içinde neden yeni yerlerin kanamaya başladığını anlayamadı. Yüzündeki gülümsemenin yüreğine batışı öyle anlamsızdı ki anlamaya çalışmaktan vazgeçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...