"Sen hangi çağın gökyüzünde kaldın?" Tarık Tufan
Fatihâ dudaklarından sessizce dökülürken değişikliği hissetmeye çalıştı genç kadın. İki dünyada da çözülemeyecek bir düğümle bağlanmış olduğunun ağır farkındalığını duyumsamaya uğraştı. Heyhat, üç kabul ettimden öncekiyle aynı Müberra'ydı. Âmin derken bile, avuçlarını yüzüne kapatırken bile, aynı Müberra'ydı. Yüzükler takılırken bile; babasının elini öperken, tebrikleri kabul ederken bile aynı. Sonra bundan böyle kendi evi olacak olan yere giderlerken bile aynı Müberra'ydı.
Arabanın havasını ağırlaştıran garip gerilim yola koyulduklarından beri giderek artmıştı. Abisinin arada yoldan çekip kısacık bir an için ona çevirdiği bakışlarını üzerinde hissetse de kendisini parmağındaki yüzüğü seyretmekten alamıyordu. Yüzükte hüzünlü bir güzellik buluyordu. Ona ağlama arzusu veren bir güzellik.
"Arka koltukta bir karton çanta var. Ona uzan."
Harun sağ elini direksiyondan kaldırıp başparmağıyla arka koltuğu işaret ediyordu. Evvelce onun parmağına, ardından da arka tarafa doğru bir bakış attı genç kadın. Sonra emniyet kemerini açmak için bir hamle yapmıştı ki, abisi araya girdi. "Elini uzatsan yetişirsin, kemeri çıkarmaya gerek yok."
Müberra, abisinin dediğini yapıp elini arka tarafa doğru uzattı ve parmak uçlarına dokunan serin yüzeyli karton çantayı yakalayıp çekti. Çanta tahmininden daha küçüktü. "İçindekiler senin. Nakit kısmı da bankada. Şu da adına açılan banka hesabı." Genç adam son cümleyi söylerken ceketinin iç cebine uzandı ve bakışlarını yoldan çekmeden küçük yeşil banka cüzdanını kız kardeşine uzattı.
Müberra abisinin eline tutuşturduğu minik deftere ve kucağındaki karton çantaya ne hissedeceğini bilemez bir şekilde bakıyordu. Onları gerisin geri abisine vermeyi istese de bunun bir yararı olmayacağını biliyordu. Erkam en başından mehrini geri hediye etmesini istemediğini söylemişti. Elindeki defteri de içinde ne yazdığına bakmadan çantaya koydu, her şeyin çantayla birlikte yok olmasını ne kadar da çok istiyordu. Lakin o anda her şey öyle gerçekti ki bundan böyle onun olacak evin önünde durduklarında bu gerçeklik bir kere daha zihninde yankılanmış oldu.
"Burası."
Geçen her dakikayla ağırlaşmakta olan karton çantayı da yanına alıp arabadan indiğinde sade bir apartmanın ön bahçesindeydi. Batan güneşin son ışıkları bir parça etrafı görünür kılıyordu. Sokağa uzun bir bakış attı genç kadın. Tek tip, eski apartmanlar sanki özenle dizilmiş gibi aynı hizada yükseliyordu. Fakat genç kadının dikkatini en çok çeken neredeyse apartmanlar kadar yüksek ve onlardan sayıca çok daha fazla olan ağaçlar oldu. Ağaçlar sonbaharın renklerine bürünmüş, sokağın iki yanında sanki Müberra'nın acısına ortak olurcasına uzanıyorlardı. İncelemesini bitirdiğinde daha fazla oyalanamayacağını bildiğinden binanın giriş kapısına doğru yürümeye koyuldu. Abisi de peşinden geliyordu. Binanın açık olan demir kapısından girdiklerinde Harun "İkinci kat." deyip yeniden sustu.
Sessizlik üçüncü bir şahıs gibi yanlarındayken Harun cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp genç kadını içeri aldı. Sonunda evindeydi Müberra lakin öylesine yabancıydı ki bu dört duvar ona, sanki gurbetteydi.
Abisi evin her karışını ona göstermeye başladığı esnada zil çaldı. Harun onu bulundukları yeni mutfağının ortasında bırakıp kapıyı açmaya gidince genç kadın kendisini en yakın sandalyeye bıraktı. Bakışları dolaplarda, tezgâhta usulca geziyor; bu ilk kez gördüğü düzeni aklına yerleştirmeye uğraşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...