Y İ R M İ B İ R

9.6K 1.1K 100
                                    

 "Yavaşça dokun yaralarıma.

Yavaşça.

"Annesi dün ölmüş çocuklara dokunurcasına şefkatle. Bin yıllık mushafın sayfalarına nasıl dokunursa insan, öyle dokun."
Tarık Tufan

Avcunu kapıya yaslayıp gözlerini kapattı. Yüreğini yokladı. Kerime'nin söyledikleri ne kadar da doğruydu. Erkam'ı seviyordu. Erkam'ı seviyordu. Zamanın birinde yanlış sevdiği adamı, artık doğru seviyordu.

Eğer onu mutlu edecekse başka bir kadına verecek kadar seviyordu hem de. Güldü. Ağlamak isterken güldü.

Adam 'yanlış sevdim' demişti ya, esas yanlış seven kadındı. Artık doğru sevse neye yarardı? Adamın çok yanlış sevdiği ve kavuşamadığı bir kadın vardı. Onun gölgesinde, kendi felaket yanlış sevdasının kan lekesi bulaşığı yüreğiyle öylece yitmekten öte ne hakkı vardı?

Fakat, yürekti işte bu umutla sızlayan et parçası. Belki masal gibi olmazdı adamla araları fakat onun nikâhına düşmüşken, onunken, nasıl olurdu da bir kere yüreğini derleyip karşısına çıkmazdı. Bir kere olsun onun olan adama gidip ruhunu ellerine koymazdı.

Ayakkabılarını olduğu gibi bıraktı kapıyı sessizce kapattı. Üstündekileri çıkardı, bonesinin altında hapsedilmiş saçlarının özgürlüğe kavuşmasının ardından da ışığın geldiği salona doğru ilerledi. Ruhunun derinliklerinde cesaret ve tereddüt iki ordu gibi çarpışıyor, meydanı kan revan içinde bırakıyordu. Fakat derin bir nefes alıp usulca salona girdiği vakit adamı uzanmış koltukta uyuyor buldu. İçinde sürüp giden muharebe aniden kesilince ne hissedeceğini bilemedi genç kadın. Cesareti adam uyanana kadar dayanır mıydı? Emin olamadı. Fakat yine de onu uyandırmaktan çekinen adımlarla yanına yaklaşırken müebbet içine yazılmış adamın yüzüne bakıyordu. Çatık kaşları, gecenin örttüğü huzursuz rüyalarını dillendirirken koltuğun yanında halının üzerine oturdu.

Ayaklarını altına toplayıp adamı seyretmeye durdu. Rüyasında olup olmadığını merak etti. Kaşlarını böyle çatmasına neden olan kendisi miydi? Yüzünün ona dönük kısmında izler belli belirsiz seçiliyordu. Bu kez bakışlarını kaçırmadı o yara izlerinden. Sakallarını hissetmek istedi parmak uçlarında, sonra yüzüne dokunmak istedi. Kahve kirpiklerinde oyalandı bakışları, şimdi gözlerini açsa ona ne diyebilirdi? Umursamadı. Artık umursayacak hali kalmamıştı. Sol elini kaldırdı ve ilkin alnındaki çizgilere usulca dokundu. Sonra saçlarına dokundu hafifçe. Parmaklarıyla elmacık kemiğine kadar bir yol çizdi. Eski yaralarının pürüzlü yüzeyini hissettiği vakit parmakları neredeyse titreyecekti.

İşte bunlar acı dolu bir geçmişin izleriydi. Bir hatanın... Fakat belki de ardından gelen doğruların izleriydi de aynı zamanda. Tefekkür'deki güzel işlerin iziydi, İkra'nın ilk nefesinin iziydi... Kimi yerde engebeli, kimi yerde buruşuk çizgileri parmaklarıyla takip ederken nefes dahi almıyordu. Sakallarının arasından dudağının kenarına varmak üzereydi ki adam gözlerini açtı.

Yarı karanlıkta nefesini tutmuştu Müberra. Yüreği garip bir hisle bükülüyor, göğsünün ortasında düğüm düğüm oluyordu. Onun uyanışını seyrederken ruhunun nasıl bu kadar karıştığını anlayamadı. Korkuyordu. Olmasını istediklerinin olamayacak olmasından. Adamın onu asla kabul etmeyecek olmasından. Yüzüne bakınca onu değil geçmişi görüyor olma ihtimalinden deli gibi korkuyordu. Fakat umut keskin bir narkoz gibi ruhuna karışıyor, neredeyse onu sarhoş ediyordu.

"Allah'ım." diye geçirdi içinden. "Sen her şeyi bilensin, her şeyi görensin ve en hayırlısını verensin. Senin verdiğine de vermediğine de razıyım."

Adam yüzünü ona çevirince usulca elini çekip kucağına bıraktı. Çok garip bir andı. Sonsuzlukta asılı kalan bir lahzada kadın adamı, adam kadını seyretti.

Adamın gözlerinin yeşili kaybolmaya yüz tutmuştu. Sahi onun gözlerine böyle bakmayalı ne kadar olmuştu? Onun bakışlarının derinliğinde okuyamadığı binlerce cümleyi anlamaya çalışmayışı ne zamandan beriydi... Sersemledi genç kadın. Kalbindeki uyuşukluk giderek artıyordu. Sahi bu adamı artık doğru seviyordu.

Gelirken dilinin ucuna biriktirdiği kelamlar uçup giderken adamın onu izleyen şiir işli bakışlarına sığınmak istedi kadın. Oradan ruhunun derinliklerine inen yolu bulmak istedi. Ona anlatacak çok şeyi vardı, onun sessizliğinde boğulan. Anlatsa, ah bir anlatabilse; anlar mıydı? Söylese, dökse içini, koysa yüreğini tam karşısına...

"Erkam..." diye fısıldadı gecenin örtüsünü bozmaktan korkarcasına. "Erkam." dedi, gecenin örttüğü yüreği titredi.

Adamın derin bakışlarında gizliydi çözemediklerinin ağırlıkları. Müphem bir anda bir adım ileri gitse bin adım gerileyeceğini hissetti. Bir kelam etse, bin kelam susacaktı.

Sevdasının ağırlığını ona yükleyebilir miydi? Adamı biliyordu, ah öyle çok biliyordu ki sustu. Onun omuzlarına bir de bu sevdanın ağırlığını yükleyecek kadar acımasız olamazdı. O yüzden sevda sözlerini yüreğine saklayıp baktı adama. Sonra "Bu gece benimle kalır mısın?" diye sordu. Sorusunda gizli olanı ikisi de biliyordu.

Adamın ilk kez ifadesiz olan yüzünde bir işaret ararken yoruldu kadın. O boşlukta ne umduğunu ne ummadığını bulabildi. Bir duvardı Erkam'ın yüzü, gözlerinde zifiri karanlık vardı. İlk kez bu kadar kendisi değildi adam. İlk kez bu kadar hiçbir şeydi. Sonra "Hayır." dedi. Cevap kısa ve netti.

O an şükretti Müberra. Kalbini bu adama açmadığına şükretti. Onun omuzlarına acı bir kalp kırıklığını daha yüklememiş oluşuna şükretti. Fakat geri çekilecek değildi. Bu kadar gelmişken kaçıp gidecek değildi.

"Neden?" diye sordu, sesi öncekinden daha emindi. Evet, belki aşk bulamayacaktı aradığı yürekte ama bu, sıradan bir evlilik aramasına mani değildi. "Bir kadın olarak benim de senin üzerinde haklarım var. Şimdi bu hakkımı talep ediyorum."

Adam uzandığı yerden usulca doğrulduğunda Müberra yüzünü mağrur bir şekilde kaldırıp onun gözlerine bakmaya devam etti. Dizlerinin dibinde oturduğu adamın konuşmayı kestirip atmaya ve ardından da çekip gitmeye hazırlandığını hissedince ellerini adamın dizlerine koydu.

"Müberra." dedi Erkam, sesinde genç kadının duymazdan geldiği bir uyarı gizliydi. "İstediğin buysa veremem."

Müberra avuçlarını Erkam'ın dizlerine biraz daha bastırdı. "Neden?" diye sordu yeniden, "Biz evli değil miyiz? Bu isteğimin neresi kabul edilemez."

Adam çoktan kararını vermiş gibiydi. Genç kadın içinde kopan fırtınayla her şeyin elinden kayıp gidişini seyrediyordu. Erkam asla onun olmayacaktı, anlıyordu. Yüreği acıyla ıslanırken gözleri doluyordu.

"Artık yalnızlıktan yoruldum Erkam. Artık kimsesiz olmaktan yoruldum. Bir ailem olsun istiyorum. Küçük, mutlu bir aile... Çocuklarım olsun istiyorum. Evlendiğim adamla huzur içinde yaşayım istiyorum. Neden beni geri çeviriyorsun?"

Gözyaşları yanaklarından aşağıya narince süzülmeye başladığında adam bir süre sessizce kadını seyretti. Avcısına teslim olmuş bir ceylan gibiydi kadın. Adamsa garip bir hüzünle hançerini o ceylanın yüreğine saplamak için biliyordu. Aralarındaki sessizlik yüzyıllardır sürüp gelen bir şeydi sanki. Zamansız bir anda hapsolmuşlar gibiydi. Başı felaketti onların, sonları da felaketten öteye gitmeyecekti.

Neden sonra adam hüzünle fısıldadı.

"Çünkü ben, o adam değilim Müberra. Seni mutlu edecek, sevecek adam ben değilim. Ben senin hayallerine yetecek bir adam değilim. Ama istersen sana özgürlüğünü verecek kadar adamım hâlâ."

MübarekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin