"Zira aşktır insanın en feci takıntısı."
Ömer Faruk Dönmez"Selamun aleyküm Müberra."
"Ve aleyküm esselam."
"Hülya Hoca'nın teyzesi vefat etmiş. Şimdi cenazeye gitmek için hazırlanıyor. Biliyorum daha dün evlendin fakat senin derslerine Hülya'nınkiler de eklenince iş içinden çıkılamaz bir hâl aldı. Gelmen gerekiyor Müberra. Eğer gelebilirsen tabi."
"İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn. Allah rahmet eylesin. Hülya Hoca çıkmadıysa ona da baş sağlığı dileklerimi ilet, Kerime. İnşaAllah ben hemen hazırlanıp çıkıyorum. Sen hiç merak etme."
Genç kadın telefonu kapatıp mutfaktan çıktı ve oturma odasındakilere durumu bildirmek için oraya yöneldi. Zaten aşağı kata inerken üstünü giyinip başını örtmüştü. "Okuldan aradılar. Birlikte çalıştığım hocalardan birinin bir yakını vefat etmiş o yüzden gitmem gerekiyor. Ama dersler bitince geri gelirim inşaAllah." Babası, dayısı ve eniştelerinin bir kısmı söylediklerini onaylarcasına başlarını salladılar. Genç kadın da selam verip kapıdan çıkmaya yeltenmişti ki Cemil amcasının sesi duyuldu.
"Alooo kızım Müberra. Bu arada kocandan izin aldın mı, bakayım hı? Daha yeni evlendiğiniz için tabi alışkın değilsin ama ne kadar çabuk alışırsan o kadar iyi olur."
Müberra olduğu yerde donup kaldı ve ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Erkam, orada babasıyla Muhit eniştesinin yanında oturuyor ve aşağı inmelerinin ardından şimdiye kadar özenle ondan sakındığı bakışlarını yüzüne kilitlemiş olarak duruyordu. Ona sarılıp ağlamasından sonra iyice garipleşmiş olan durumları, geçen her saniyeyle çok daha garip bir hâl almaya başlıyordu. Bu kadar adamın içinde, kocasına ne demesi gerekiyordu ki? Ona nasıl hitap etmesi gerektiğini bilmediğinden söyleyecekleri en baştan ağzında düğüm oluyordu.
Erkam Bey, fazlaca resmiydi ve bir kuşak öncesinin ruhuna daha uygun kalıyordu. Aşkım ve türevleri fazlaca cıvıktı. Bebeğim'i düşünmek bile tüylerini diken diken ediyor, midesini bulandırıyordu. Kocacığım ise tamamen onun kitabında olmayan bir kelimeydi. Sonunda Erkam'da karar kıldı. Ağzını açmak üzereydi ki amcası yeniden konuştu. "Şaka kız şaka. Ammaaa bu çocuğun senden çekeceği var, bir izin iste dedim yüzün bin bir şekle girdi, rengin falan soldu."
Genç kadın tek kelime etmeden arkasını dönüp oturma odasından bir kere daha çıkmaya yeltenmişti ki bu sefer de abisinin sesi onu durdurdu. "Biz de dükkâna geçecektik bırakalım seni."
؞؞؞؞؞
Nihayetinde müdire odasına girebildiğinde Kerime ortalıkta görünmüyordu ama masanın üstünde onun için bıraktığı bir not vardı.
"Bugün Hülya Hoca'nın öğleden sonraki derslerini ikimiz arasında paylaştırdım. Allah razı olsun. Bir de şimdiden uyarayım Rabia dün yatakhaneye yerleşti, bugün okuldaki ilk günü ve gireceğin derslerden birisinde onu göreceksin. Allah şimdiden kolaylık versin."
Kâğıdın altında yazılı olan ders programına göz gezdirdi ve ilk dersinin başlamasına yarım saat olduğunu gördü. Kimya dersi, öğrenciyken en sevmediği dersti ama yine gelip bulmuştu onu. Kaderine razı olup sınıfın yolunu tuttu.
İlk iki dersi beklediğinden biraz daha olaylı geçtiyse de yanlış giden bir şey olmamıştı. Sadece öğrenciler parmağındaki yüzüğü gördüklerinde öyle büyük bir hayrete kapılmışlardı ki onları derse adapte etmek kolay olmamıştı. Abisinin arabasına binmesi nedeniyle ortada dolanan şehir efsaneleri daha sönmeden, üç dört günlük yokluğundan parmağında bir yüzükle aynı arabadan inerek dönmesi ve hakkında bir kalbi olmadığıyla ilgili yaygın inanç meseleye hiç de yardımcı olmuyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/44310050-288-k318555.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...