"Güzel kalan yaralar vardır... Sen de benim bazen zamansız bir dokunuş, bazense mevsimsiz bir yağmurla sızlayan ama hep güzel kalan yaramsın..." Kürşat Başar
Müberra elindeki telefondan bakışlarını kaldırdığında ruhundaki karmaşada kaybolup gitmişti. Göğüs kafesi, yüreğine dar gelircesine onu sıkıyor, duyduklarının verdiği endişe aklını bulandırıyor, buna rağmen kız kardeşinin kelimeleri apaçık bir durulukta kulaklarında yankılanıyordu. Varlığının her bir zerresiyle olmasını istediği şey sonunda olurken oluşunun özündeki acı, onu gölgede bırakıyordu. Genç kadın boşlukta yitmiş bakışlarla koridorun ortasında öylece dikilirken ne yapması gerektiğini şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlikte biliyordu. Derin bir nefes alıp kendini sakinleştirmeyi denedi, telefonu tutuşunu biraz gevşetirken bir dua mırıldandı ve sonrasında Kerime'nin odasına girdi.
İçeri girdiğinde Kerime hâlâ geliştirdikleri planı açıklamaktaydı. Yavaşça masaya yaklaşıp telefonu yuvasına oturttu. Aynı anda Kerime duraksadı. Arkadaşının bakışları yüzünde dolaşırken ne demesi gerektiğini düşünüyordu. En sonunda Kerime'nin aniden susmasıyla oluşmuş olan garip sessizliği kısa ama arkadaşının anlayabileceği netlikte bir cümleyle doldurdu.
"Evden aradılar."
Kerime'nin saniyeler içinde anlatmak istediğini anlamasını seyrederken beklemeden içini kaplayan aceleciliğe uyarak "Gitmem lazım." diye ekledi. Onun başıyla onaylamasından sonra odadaki aileye döndü.
"Görüşmenin geri kalanında Müdire Hanım size gerekenleri açıklayacak. İnşaAllah Kübra için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz. Allah'a emanet olun."
Saniye Hanım ve Cemil Bey'in cevabının ardından odadan çıktı. Hızla geçtiği koridordan sonra dersliklerin olduğu binadan ayrılıp yatakhanelerin olduğu binaya geçiş yaptı. Seri adımlarla merdivenleri aşıp ikinci katta olan odasına girdi. Çantasını ve araba anahtarını yanına alıp geldiği hızla binadan ayrıldı. Genelde okul gezileri için kullanılmak üzere alındığı için uzun ve büyük, camları siyah filmle kaplanmış arabalardan ortada olanına yöneldi. Elindeki anahtarın tuşuna bastığında kapı açıldı, içeriye geçip oturunca besmele çekip kontağı çalıştırdı.
Yola koyulduğu vakit zihni geçmiş zamanla meşguldü. Evden temelli ayrılışının sonrasında yalnızca bir kez geri dönmüştü. O dönüşün yüreğinde bıraktığı acı tat, ruhunu sıkıştırmaktan bir an için bile vazgeçmemişti. Olan biteni dün gibi, içine kazınmış gibi, beynine oyulmuş gibi hatırlıyordu.
Yine böyle bir telefon gelmişti. Fransız Kız Lisesi'nin boş sınıflarından birinde ders çalışıyordu. Arayan yine Beyza'ydı. Kız kardeşini dinledikten sonra bir kuş misali hafiflemiş, içinden taşan mutlulukla uçarcasına İstanbul'dan Ankara'ya gitmişti. Sürpriz yapacaktı, o yüzden AŞTİ'den bir taksi tutup İstanbul'a gönderilmeden önce tüm umudunun kapatıldığı hastane binasına varmıştı. Bütün katları, aradığını bulana kadar baştan aşağı arşınlamıştı. Sonunda bulmuştu da... Harun'u yüzü avuçlarının arasında hüngür hüngür ağlarken bulmuştu. Babasını ciddi bir şekilde doktorla konuşurken... Yaptığı yıkımın devasa boyutlarını kelime kelime, harf harf dinlemiş, bir adamı hapsettiği zindanın demirden duvarlarının en iyi ihtimalle ne kadar genişletilebileceğini duymuştu. Doktorun gidişini seyrettikten sonra babasının, o hiç ağladığını görmediği adamın, yüzünün ıslanışını görmüştü.
İşte o gün bir daha geri dönmemek üzere bir gidişin ilk adımlarını atmıştı, Müberra. Arkasını dönüp koridorlar boyu, merdivenler boyu yürümüş; bununla da yetinmeyip caddeleri, bulvarları aşmıştı. Ankara o anda ona hiç olmadığı kadar yabancıydı. Kendini İstanbul'a giden otobüsün o dar koltuğuna attığında ağlayamamıştı bile. Yol boyunca, tüm otobüs uyurken bile ağlamamıştı. Ta ki, yatakhanedeki odasında Tutku saçma sapan bir laf edene kadar... Kelimeler dudaklarından karşı konulamaz bir inatla dökülürken nefessiz kalana kadar da ağlamıştı. Öyle çok ağlamıştı ki Tutku ona sarılmak zorunda kalmıştı. Sonrasında olan biteni karanlıklara gömmüş üstüne başka kilitler koymuştu. Hiç olmamış gibi bırakmıştı olanı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romance[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...