"Unutmak, bu lisanda kaç hece?"
Nazan BekiroğluAsiye Meryem'in bir buçuk aydır bu dünyada olan bedenini kucağına alıp kokladı. Öyle cennet kokuyordu ki minik bebek içinde onun için kabaran sevgi denizine şaşırmadı. Küçük elleri, çoğunlukla uyuduğundan yumuk yumuk olmuş gözleriyle öyle güzeldi. Doğması zor olmuştu, annesiyle birlikte tehlikeli zamanlar atlatmış, bir süre yeni doğan yoğun bakım ünitesinde bir kuvözde yatmıştı. Beyza'nın da toparlanması kolay olmamıştı fakat Elhamdülillah artık iyiydiler.
Müberra'nın aklı ister istemez cenazeye gitti. Babasını yağmurlu bir günde toprağın altına koyarken annesine sarılıp ağlamıştı. Sonra da Abdullah Bey'i yeni yerinde bırakıp gerisin geri yas dolu, boş bir eve gelmişlerdi. Daha birkaç hafta öncesine kadar onun nikâhı için gelen kalabalıklar bu sefer babasının cenazesi için gelmişti. Babaannesi fenalaşmış, Nursel halası günlerce kendisini toplayamamıştı.
O zamanlar o karanlık hiç dağılmayacak gibi gelmişti genç kadına, bir daha asla dudakları gülümsemeyi tatmayacakmış gibi gelmişti. Fakat işte yaşıyorlardı, işte bu fani dünyada yine gülümsüyor, yine seviniyorlardı. Evet, babasını özlüyordu fakat vuslatın inşaAllah en güzel yerde olacağını umut ederek yaşıyordu.
Annesi cenazeden sonra bir süre adeta bir ölüydü. Ama Rabia'nın halini fark ettiğinde kendisine gelmişti. Şüphesiz ki Rabia en çok etkilenen olmuştu Abdullah Bey'in gidişinden. Sanki tutunduğu dallar kırılmış, onu saran kollar kaybolmuştu. Genç kız kendi içine çekilmişti, üzüntüden yiyememiş; bu kez de hastanede olan Beyza ablasına bir şey olacağı korkusuyla uyuyamamıştı. Beyza'yı görmek için birkaç kere gittiği hastanede neredeyse her seferinde panik atak geçirmenin eşiğine gelmişti. Fakat çok şükür ki Harun'un ve Fazilet Hanım'ın desteğiyle bu hali çok sürmemişti. Bir de bu süreç içerisinde garip bir müttefik edinmişti kız kardeşi. Kübra... Kübra herkesin içinde olanlardan sonra gitmeyi gurur meselesi yapmış, giderse kaçtığı düşünülür diye okulda kalmaya karar vermişti. Rabia'yla ilişkileri kimsenin anlayamayacağı kadar labirenti andırıyor olsa da aralarındaki sürtüşme ve inatlaşma Rabia'yı ayakta tutan temel şeylerden biri gibiydi.
Kız kardeşinin yorgun gözlerine bakıp "Nasıl da tatlı, maşallah." dedi. Beyza çizgili gecelik takımının içinde siyah saçları dağılmış vaziyette karşısındaki koltukta oturuyordu. "Ya ne demezsin öyle tatlı ki sabaha kadar hiç uyumuyor hanımefendi. Sürekli ağlama atakları. Koliğimiz varmış. Üç ay daha böyle devammış."
Beyza bitkinlikle gözlerini kapatıp devam etti. "Bu prensesi büyütürsem şükür. Başka çocuk falan yok." Kız kardeşine yeniden gülümseyip "Bak, bu sözünü sonra hatırlatırım ama." diye ekledi. "Çok kararlıyım abla. Tabi Erdem'in henüz haberi yok."
Kucağındaki bebeği biraz daha öpüp kokladıktan sonra "Bugün gelemiyorsun o zaman." dedi.
"Evet, biraz uyumaya çalışacağım. Sen herkese selam söyle."
؞؞؞؞؞
Müberra'nın geri döndüğünden bu yana farkına vardığı bir şey vardı. Tefekkür, artık sadece bir kitapçı değildi. Belli günlerde erkeklerin bir araya geldiği bir yerken belirli günlerde gençlere açık bir merkez görevi üstleniyordu. Bazen de çocuklar için farklı etkinlikler ve eğlenceler düzenleniyordu. Erkam'ın idaresi altında Tefekkür, bir dükkândan çok bir yaşam merkezine dönüşmüştü.
Üst kata kurulmuş bir karış yüksekliğindeki küçük sahneye, etrafına serilmiş kilimlere ve kilimlerin üstüne dizilmiş minderlere şöylece bir baktı genç kadın. Sonra oradan oraya koşuşan, oynayan neşeli çocukları seyretmeye koyuldu, kimi kahkaha atıyor, kimi kitaplıkların alt raflarındaki kitapları döküp saçıyor, kimi de kurulmuş projeksiyon aletinin ışığında gölge oyunu oynuyordu. Üç yaşından on bir, on iki yaşına kadar farklı yaşlarda, sayıları belki elliye varan çocukların arasında dükkânın üst katı oyun bahçesine dönüşmüş gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mübarek
Romantizm[Bazen doğru insanı yanlış seversin.] Hüzünlü bir güzellikti adam. Acıyla karılmış; azapla yoğrulmuştu... Ama öyle güzeldi ki, genç kadın biraz daha yaklaştı yatağa. Gözleri kapalı olduğundan göremediği şiir işli bakışlarının bergüzarına sarılıp kah...