O N D Ö R T

10K 1K 65
                                    



"Bana ne yaptığını ihtimal ki hiç anlamadı. Anlamadığı için suçsuzdu. Ama anlamadığı için yine de o suçluydu."                     Nazan Bekiroğlu

Müberra, arabanın içinde koyulaşan sessizlikte kendi düşüncelerine dalıp gitmişti. Camdan kimi zaman akıp giden, kimi zaman da donup kalan manzaraya bakıyor; gözleri evlere, insanlara, kaldırımlara ve en çok da güvercinlere dokunup geçiyor fakat esasında bir şey görmüyordu. Öylece oturuyordu genç kadın. Kaderin kıyısında, olmaması gerekenin kapısında oturuyordu. Bir yanıyla hala inanamıyordu. Ve o inanamayan yanıyla inanmaya uğraşıyordu.

"Hangisi?"

Kerime'nin sesiyle kafasını kaldırınca geldiklerini fark etti. "Sağdaki ikincisi." diye mırıldandığında midesine garip bir ağırlık çökmüş; sanki bu sabahtan bu yana görmekte olduğu garip rüyadan, gerçekliğe birden bire düşmüş gibiydi. Evin önündeki tanımadığı birkaç araba, her şeyi daha da gerçekçi kılıyordu. Bahçede üç dört çocuk koşturuyordu. Onları görünce içerisinin gerçekten kalabalık olduğuna dair boğucu bir hisse kapıldı genç kadın. Ruhunun derinliklerinde küçük bir panik kıvılcımının çaktığını hissetti.

"Kerime," diye fısıldadı devamında ne söyleyeceğini bilmeden. Ne diyebilirdi zaten? Geri dönelim diyemezdi, bu sabah yıllardır kaldığı belletmen odasındaki birkaç parça eşyasını paketleyip Kerime'nin arabasının bagajına koymuştu. Başka bir yere gidelim dese, gidecek başka neresi vardı? Kaçmak istese, bunu bile başaramayacağını biliyordu. Çünkü dokuz sene evvel kaçınca aslında kaçılmadığını görmüştü. Kaçılmıyordu. Sadece daha da çok saplanılıyordu.

"Müberra." Bakışlarını, genç kadına kaldırdığında onu kendisini seyrederken buldu. "Evlenmeni gerçekten istiyordum fakat böyle değil. Şu anda dönebileceğin son noktadasın, Müberra. İçeriye girip yapamayacağını söyleyebilirsin." Kerime, bir an duraksayıp eline uzandı. "Ama bunu yapmayacağını biliyorum. Ne olursa olsun içeriye girip ben istemiyorum demeyeceksin. Biliyorum... O zaman geriye tek bir şey kalıyor." Elini biraz sıkıp devam etti. "İstiyormuş gibi davranmak."

"Müberra buradan geri dönmeyeceğini ikimiz de biliyoruz. O yüzden artık her şeyi çıkar aklından. 'Nasıl olur?'u, 'Niye olur?'u, öncesini, sonrasını unut. Eski Müberra'yı, eski Erkam'ı unut. Bugün normal bir kadın, normal bir şekilde evleniyormuş gibi düşün, öyle davran. Kolay olmayacağını biliyorum, ama başka yolu yok gibi görünüyor."

Aralarındaki vitese rağmen uzanıp birbirlerine sarıldıklarında Müberra kendisini Kerime'nin huzur dolu omzuna bıraktı. Bu omuz, yıllar boyu onu kim bilir ne kadar dertten saklamış, nasıl hüzünlerden siper etmişti. Biraz arasa yıllarca oraya döktüğü gözyaşlarını bulacakmış gibiydi. İsteksizce geri çekildi. Kucağında duran çantasını alıp eve uzun bir bakış daha attı.

"Korkma," dedi arkadaşı, "Allah'tan gelen en hayırlısıyken, korkma." Ve birlikte arabadan inip kapının önüne kadar geldiler. Genç kadın her adımda biraz daha üstüne çöken sıkıntı dayanılmaz bir boyuta gelmeden zili çaldı. Çok beklemediler, kapı çabucak açıldı. Mavi gözleri buğday tenli yüzüyle inanılmaz güzel genç bir kadın yüzünde kocaman bir gülümsemeyle onları içeri aldı.

"Ah sonunda! Gelin hanım da teşrif edebildiler!" Bir elini beline dayamış muzip bir ifadeyle tek kaşını kaldırıp onu seyreden kadına dikkatle baktı. "Cık, cık..." kadın kafasını sallayıp onlara sinsi bir gülümseme gönderdikten sonra salona doğru seslendi: "Anne, gel de bak yollarını gözlediğin gelin hazretleri sonunda geldi!" Genç kadının seslendiği salon kapısında bir hareketlilik vuku bulurken "Selamun aleyküm Gülsüm." diye ekledi Müberra, kuzenine bakarak. Zira az sonra fırsatı olmayacağını biliyordu.

MübarekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin