Dünyada kararsız kalmaktan daha kötü hiçbir şey olamazmış gibi geliyordu tam da şu anda.
Öyle ki, elimdeki telefona 3 kafadar gömülmüştük ve işin kötüsü ben ortadaydım. Sol omzumdan Tae 'Mesajı at artık.' adlı makalesini okurken sağ taraftan 'O kadar laf etmiş, ne mesajı?' adlı eserini de Jungkook okuyordu ve bende kararsız kalan çocuktum işte. İkisi de mantıklı konuşuyordu ve ben ilginç bir şekilde ikisinin de dediğini yapmak istiyordum.
"Jiminie!" Her zaman ki gibi babam kapımı çalmadan açtığında hep birlikte korku dolu gözlerimizi ona çevirdik. İşte bizimde tüm hatamız burada başlıyordu. Her seferinde ona bu bakışları atıyor ve resmen biz bir şeyler karıştırıyoruz gel de bir bak, diyorduk.
"Aha!" dedi Kim Seok Jin moduna geçerek direk. "Bir şeyler dönüyor orada, ilk kim anlatmak ister?"
Kim Taehyung aniden ayaklandığında tedirginlikle ona baktım. "Annecim yemin ederim ben mesaj atması için zorlamıyordum, inan ki."
Elimi alnıma bastırıp Tanrı'dan sabır dilenmeye başlamıştım. Bu çocuk hep aynı haltı yiyordu ve her seferinde de 'Ben ne yaptım be?' diyerek geri çekiliyordu. Ayrıca Jin'e sürekli annecim demek artık onun geleneklerinden biri olduğu için bu, babamın da hoşuna gitmeye başlamıştı ve tuhaftır ki, arkasından o kadar sayıp sövmesine rağmen Tae'yi bağrına basıp "Yavrum!" derdi, tıpkı şimdi olduğu gibi.
"Tae'm, yavrum benim; sen anlatırsın bana, söyle bakayım ne işler karıştırıyor abiler?"
"Annecim son kırdığım vazoyu unutacak mısın?"
"Ne vazosu yavrum? Vazo nedir ki? 3 kuruşluk şey, söyle bakıyım." dedi babam büyük bir oyunculukla Tae'nin saçlarını okşarken.
Bizse Jungkookla hep aynı hikayeyi dinlemekten sıkılmasına rağmen her gece yine de uyumadan o kitabı okutturan çocuklar gibi onları izliyorduk. Alışmıştık, sıkılmıştık ama yüzümüzde ki ifade asla değişmiyordu.
"Üçgen gözlü velet varya," dedi Tae masum masum babama sırnaşırken. "İşte o Jimin'e numarasını vermiş, bende dedim ki bak beni dinle atma mesaj falan, Jin anneciğim sevmedi o çocuğu. Ama beni dinleyen kim ki?" Eliyle mızmız çocuklar gibi Jungkook'u gösterdiğinde Kook şaşkınlıkla kendini işaret edip 'Ben mi?' der gibi baktı. "Kook tutturdu illa at diye."
"Ya köpek! Yalan atma," dedim yerimde doğrulurken. "Deminden beri başımın etini yiyor, taş gibi çocuk yürü gitsin diye."
"Doğru mu?" dedi babam Taehyung'un kafasını kendinden uzaklaştırıp iki elinin arasına alırken. Tae korkuyla gözlerini büyütüp "Kuru iftira!" derken benim "Hayııır!" diye bağırmamı gerektirecek bir şey oldu.
Min Yoongi'ye yanlışlıkla 'bok' daha doğrusu 'gülen bir kakaolu dondurma emojisi' gönderdim.
Ve bunu nasıl başardığımı sorarsanız eğer, telefonumu nereye koyduğumu ararken üstüne oturmamla gerçekleşmişti. Herkes sesini kesip bana ve büyük bir endişeyle baktığım ekrana odaklanmışken odayı bildirim sesi doldurdu.
Ekranda yazan "Güzel başlangıç Jimin." yazısını kaç defa okudum bilmiyorum ama hatırladığım son şey babamın "Namjoon koş, oğlumuz biriyle flörtleşiyor!" diye bağrışıydı.
***
Saat 8'i 12 geçerken son kez saatime bakıp daha ne kadar bekleyebilirim acaba diye düşünmeye son vermeye çalıştım. Geri zekalı herif bana dün "7.40 da evimin önünde ol." dediği için öyle bir telaş yapmıştım ki arabayla yarım saat süren yolu yürümek zorunda kalmayayım diye saat daha 7.35 olmadan bahçelerinde beklemeye başlamıştım bile.