"Tae buraya gel annecim," durduğum yerden babamın yanına korku dolu bir ifadeyle ilerleyen arkadaşıma baktım. Hemen ardından kafasına bir şaplak yemesi uzun sürmemişti. "Bana bak çocuk," dedi babam tane tane. "Orası bizim kalemiz tamam mı? Bak şimdi sağ onların ki, sol bizim ki. Anladın mı?"
Tae masumca başını aşağı yukarı salladığında gülmemek için dudağımı ısırmak zorunda kalmıştım. "Az önce de anladım demiştin ama onun üstüne 4 defa kendi kalene gol attın Tae." dedi bağırırken. "Seni takımıma aldığım güne lanet olsun."
Şimdi, olay şöyle gelişmişti; yemeğimizi yemiş sonra bizimkilerle kendi aramızda şişe çevirmece oynamaya karar vermiştik. Babamgilde köşede psikopat gibi ot, böcek ne varsa resimlerini çekiyordu ama sonra Jin babamdan bir çığlık duyduk. Eh, üstüne bir çekirge zıplayınca haliyle delirmişti ve son çareyi bizimle uğraşmakta buldu. Önce şişe çevirmemize katıldı ama bunun kötü bir fikir olduğunu, bütün iğrenç çocukluk anılarımızdan bahsetmeye başladığında anladık. En sonunda ise Hoseok'a zorla bir arkadaşını çağır diye ısrar etti çünkü "Ben tek sayı sevmem ama şu an 7 kişiyiz." bahanesi vardı. Sonuç olarak Hoseok birini çağırdı ve tahmin edin gelen kim oldu?
Yugyeom.
Eh, o gelince de dörde dört ayrılıp maç yapmaya karar vermiştik ama takım kaptanları iki babam olduğu için kendi oyuncularını seçmişlerdi. Sonuç olarak Jungkook ve Yugyeom aynı takıma düşüp bir de gol attıklarında sevinçten birbirlerine sarılınca, Tae biraz sıyırmıştı işte. Onlara bakmaktan oyun oynayamadığı gibi defalarca kendi kalesine gol atmıştı.
"Hayatım, galiba tatlıları sizin takım alacak." dedi babam, gıcık verir gibi topu ayağının altında döndürürken. Bende karmaşanın verdiği boşlukla Yoongi'nin yanına koşup ellerimi beline sardım. İçimde ona karşı bugün ayrı bir sevgi vardı. Sonsuza kadar sarılabilirmişim gibi hissediyordum.
Kulağıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra "Pas atayım mı sana?" dedi. "Baban delirmeden önce bir kaç gol atın."
Omuz silktim. "Her halükarda delirecek." dediğimde güldü. "Maçtan sonra göle girelim mi?"
"Sen ciddi misin?" dediğinde başımı salladım.
"Çok iyi yüzme bilmiyorum," dedim masum masum ona bakarken. "Artık sen tutarsın beni."
"Bak sen çok değiştin Jimin," derken kıkırdıyordu. "Eskiden böyle imalar yaparken kızarıyordun."
Elimi yumruk yapıp omzuna vurdum. "Ne iması yaptım ben şimdi ya? Sapıksın sen, yanlış anlıyorsun her şeyi."
"Senin ben saçını yolarım bak sürtük!" konuşmamızın arasına giren bağırtıyla bizimkilere döndüğümüzde beni hiç şaşırtmayacak bir görüntüyle karşılaştım.
Tae, Yugyeom'un üstüne atlamıştı.
***
Yoongi hemen ilerimizde Namjoon'a sımsıkı sarılmış babama bakarken "Neden iyi yüzme bilmediğini anlıyorum galiba." dedi. Bu sırada elleri suyun altından belimi kavramış yakınında tutuyordu.
"Hiç yüzmeye gidemiyoruz onun yüzünden," dedim. "Ama şimdi boşver bunu, su serin serin rahatlattı beni. Biraz kafa dinleyelim."
Başımı omzuma yasladığında elleri çıplak sırtıma çıkarken hafifçe okşadı. "Kıyının dibindeyiz Jimin." dedi beni biraz daha çekerken. "En azından su göğüsümüze gelene kadar ilerleyelim."
"Ama korkuyorum."
Cümlemi bitirmemle aniden suya eğilmesi bir olurken, kocaman gözlerle onu izliyordum. Sonra, bacaklarımdan tutup kaldırınca refleks olarak boynuna sarıldım. Çok geçmeden bacaklarım belinde bağlı, kollarım omuzunda ona sıkıca tutununuyordum. "İşte." dedi ilerlemeye başlarken. "Şimdi güvendesin."