"Bana şöyle bakmayı kesin." dedim arkamadaki duvara yaslanırken.
Eve yeni girmiştim ve canım ailemin tatil günü olduğunu tamamen unuttuğum için tuhaf bir giriş olmuştu. Ben daha anahtarı yeni çevirmiş kapıyı aralarken babamgilin koşarak geliş seslerini duymuştum. Ve sonuç olarak ikisi de kolunu beline yaslamış benden bir açıklama bekleyerek bakıyordu.
"Yüzünde bir aydınlık var senin," dedi Jin babam yaklaşırken. "Bak bakıyım bana bir." Çenemden tutup yüzümü kaldırırken, "Böyle gözlerinin içi gülüyor Jimin." diye devam etti. "Namjoon, ne demek bu? Dün akşamda eve gelemdi."
Şey, aslında gelecektim ama lanet olsun ki o kadar yorgundum ki uyuyakalmıştım. Gerçi uyuya kalamasaydım da gelebileceğimi sanmıyordum çünkü adım atamayacak kadar acı çekiyordum. Sonra Yoongi krem sürmüştü ama.. durun, şimdi bunu neden düşünüyorum ki?
"Tae'yi arayıp sordum ben, sizde mi diye ama onlarda da kalmamış." Namjoon babamda yaklaşırken Jin tek kaşını kaldırdı.
"Bende Bayan Min'e sorum ama Yoongi de eve gelmemiş dün. Şansa bak, ne garip." dedi. "Ayrıca ikisinin de telefonu kapalıydı."
Telefonumuz kapalı değil, çekmiyordu diyecektim ama sonra nerede olduğumuzu sorarlarsa diye tedirgin olup vazgeçtim. Sonuçta orası, ona özel bir yerdi. Bunu başkalarına söyleyip büyüsünü bozamazdım. Bu ailem olsa bile.
"Şey, içeri geçebilir miyim?" diye mırıldandığımda babam gözlerini kocaman açarak "Namjoon!" dedi heyecanla. "Şuna bak!" Eliyle boynumu gösterdiğinde korkuyla elimi oraya attım ama artık çok geçti. "Morluğu görüyor musun?"
"Jimin?" dedi Namjoon önce morluğa sonra bana bakarken. "Akşam nerede olduğunu ve neden bize haber vermediğini açıklamak ister misin?"
Gözlerimi sımsıkı kapattım. "Yoongi ile seviştik." hemen ardından ikisinin arasından kaydığım gibi koşarak merdivenleri çıkmam ve odama girip kapımı kitlemem eş zamanlıydı. Zaten çok geçmeden Jin babamın ne dediği anlaşılmayan çığlıkları odama kadar ulaşıyordu.
***
"Jimin, bana bak." Tae'ye döndüğümde sırıttığını görünce korkmadan edemedim. "Suran'a nasıl duyursak acaba, senin Yoongi ile mercimeği pişirdiğini."
"Neyi pişirdiğimi?" Dehşetle baktığımda gözlerini devirerek biraz daha yaklaştı bana. "Mercimek mercimek." dedi bastırarak. "Hani şey yaptınız ya?"
Anladığım gibi kafamı öne eğip Tanrı'dan sabır dilenirken, ne kadar kendime itiraf edemesem de sanırım dediği şey mantıklı bir soru sayılabilirdi. Yani sonuçta Suran bunu öğrense ve kıskançlıktan şöyle bir ortadan ikiye ayrılsa ne güzel oldurdu değil mi? Bence hoştu yani.
"Düşün." dedim kafamı kaldırırken. "Nasıl duyururuz?"
"İşte benim arkadaşım be!" diyerek sırtımı sıktığında yürümeye devam ettiğimiz koridorda tam karşımızdan gelen Hoseok sırıtıyordu.
"Selam gençler." diyerek önümüzde durduğunda, "Neden bu kadar sırıtıyorsun?" dedim.
"Az önce Suran yere yapıştı da," dedi eliyle arkasını gösterirken. "Takma kirpiklerinden biri düşmüş o sırada."
Bende gülerken o anı düşündüm. Fena rezil olmuş olmalıydı.
Aslından kendime hayret ediyordum. Çok fazla nefret ettiğim kişiler için kötü şeyler düşünün biri değildim ve şimdi Suran'a karşı, geceleri bile dehşet veren planlar kuruyor oluşum beni de tuhaf hissettiriyordu ama umrumda değildi işte. Yoongi'nin yüz metre bile yakınına yaklaşmasın istiyordum.