Anılara önem verirdim. O yüzden bana bir şeyler katan kişilerde önemliydi. Mesela Sehun'dan nefret ederdim ama bu benim için önemsiz olduğunu göstermezdi. Ya da müdür Bay Kim ile iletişimimin az olması onu hayatımın bir parçası saymamam için neden değildi. Hayatımı seviyordum. Yaşadığım anıları ve çocukluğumu. Şimdi ise kendimi bambaşka bir anının içinde bulmuştum. Hiçbir anıma benzemiyor, hepsinden çok daha iyi hissettiriyordu. Yaşadığımdan da pek emin değildim aslında. Rüyada olma ihtimalimi hesaba katmıştım ama değildim. Defalarca babama kendimi cimcikletmiş, yüzümü sürekli yıkamıştım.
Rüya değildi.
Yaşıyordum. Buradaydım. Hayalime giden uçakta, dışarıyı izliyordum.
"Şaka gibi." diye mırıldandım ellerimi tutan ellerin sahibine dönerken. "Yoongi, şaka gibi."
"Ama gerçek." dedi. "Bak buradayız. Ailelerimiz hemen arkamızdaki koltukları dolduruyor ve biz Hollanda'ya gidiyoruz."
Evet.
Evet, dediklerimin hepsi doğruydu. Buradaydık. Babamın, bütün söylediklerimize rağmen dinlemeyip kiraladığı uçakta, yakın akrabalarımızla Hollanda'ya uçuyorduk.
Düğünümüz için gidiyorduk.
"Umarım salon internette göründüğü kadar güzeldir." dedim onun uzun ve kemikli parmaklarıyla oynarken.
"Önemli değil ki." dedi parmaklarını avuçlarımdan çekip bileğimi tuttuğunda. "Seninle sonsuzluğa yemin edeceğim. Mekan önemli değil." Ardından tuttuğu bileğimi dudaklarına yaklaştırdı ve bir süre o kısmı öptü. Ben ise aptallığıma yanıyordum. O böyle düşünürken ben durup salondan bahsetmiştim.
Aslında benimde umrumda değildi ama heyecandan ayaklarımın bile titremesini önlemek için başka şeylere yoğunlaşmalıydım.
"Sen düğüne bu kıyafetlerle mi katılsan?" dedim aklıma takılan ayrıntıyla.
"Ne?" şaşkınlıkla bana döndüğünde şirince gülümsedim. "Neden?"
"Çünkü seni öyle görmek kalbime iyi gelmez." diye açıkladım ve haklıydım da. "Üstelik herkes seni öyle görecek." dediğimde o da gülmeye başlamıştı. "Kuzenlerimin erkek avcısı olduğundan haberin var mı senin ha?"
"O zaman sende pijamalarınla git."
"Ben senin kadar yakışıklı olmadığım için sorun yok."
"Zaten benim kadar yakışıklı olamazsın." Bunu beklemediğim için kalakaldım ama "Çünkü güzelsin." diye devam etti. "Aklımdan çıkaramayacağım kadar güzelsin."
Bugün ona ne olmuştu, normal zamana göre bu kadar romantik nedeni neydi bilmiyorum ama özel bir günde oluşumuza bağlıyordum.
Yoongi ile ilk tanıştığımız zamanı düşündüm. Kapıma geldiği ve okula beni kendisinin götüreceğini söylediği günü. Aptal, çocuk kitabının arasına ismini yazıp koymuş ama ben başka biri sanmıştım. Yıllar önceydi. Daha üniversiteye geçmemiştik. Okulumuz bitmemişti. Çocuktuk. Aptaldık. Belki harika bir başlangıç yapamamıştık ama değerliydi. En önemlisi, anıydı hepsi.
"Sanırım korkuyorum Yoongi. Yani her şey çok mükemmel gidiyor ve ben bir şeyler bozulacak diye çok korkuyorum."
"Her şey harika olacak." dedi koltuğumuzun önünde Taehyung belirmeden hemen önce. "Güven bana." Ardından kafamı kaldırıp en yakın arkadaşlarımdan en salak olanına baktım. Ciddi bir ifadeyle önümüzde durmuş kafasını kaşıyordu. Uçak korkusunu da hesaba katacak olursak ayağa kalkmaya nasıl cesaret ettiği tartışılırdı.