13 ↝ tanıdık geldi mi ?

18.1K 1.8K 2K
                                    

Bazen okuduğunuz kitap hiç bitmesin istersiniz, sevdiğiniz bir filmi sürekli izleyebileceğinizi düşünürsünüz ve yeni bulup aşık olduğunuz bir şarkıyı sonsuz kadar dinleyebileceğinizi söylersiniz ama işin sonu hep farklı olur. Kitap biter, başka filmler izlersiniz ve bir yerden sonra o müziği hiç dinlemeyecek kadar sıkılırsınız.

Böyleydi, dedikoduların asla bitmeyeceğini düşünmüştüm. Hakkımda sürekli konuşmaya devam edecekler gibi gelmişti. O bakışlar altında ezilip kalacağımı sanmaya başlamıştım ama sonsuzluk diye bir şey yoktu işte. Bir şeylerin başlangıcı varsa sonu da oluyordu.

Tam bir hafta olmuştu. Yoongi ile el ele okula girip herkese sevgili rölü kesmeye başlayalı tam bir hafta. Böyle olacağını kesinlikle düşünmemiştim. Okulun, yeni gelen bir nakil öğrenciden korkacağını ve benden böylece uzak kalacaklarını hesaba katamamıştım. Uzun zamandır bir şeyleri tahmin edip ön görmede pek iyi değildim zaten.

Jung Hoseok ise farklı davranıyordu. Onu ne kadar ezip kırsak da rencide etsek de hatta 7/24 laf sokup dursak da aldırış etmiyordu. Her gün bıkmadan usanmadan masamızın en ucuna yerleşip komik bulup bulmadığı her şeye gülüyordu. Bu biraz garipti. Arada dalıp gittiği anlar oluyordu. Belli bir noktaya öylece bakıp saatlerce düşünebilecekmiş gibi gözüküyordu ve ben bazen kendimi onun için endişelenirken buluyordum ve bu gerçekten berbat bir durumdu zira ondan nefret etmem gerekirdi.

Diğer yandan ortada büyük bir sorun vardı ve bu sorun tam olarak bendim. Aşık olduğumu itiraf etmek istemesem de bu su götürmez bir gerçekti. Ya kabullenecektim ya da kabullenecektim. Sanki başka şansım yokmuş gibiydi. Jungkook'a göre bu kadar çabuk aşık olamazdım. Sürekli zaman gerekli diyip duruyordu fakat aşk böyle bir şey değil miydi zaten? Aniden çalmaz mıydı kapımızı? Çalmıştı işte, bende onu içeri davet etmekten çekinmemiştim. Belki de aşık olmak zannettiğim kadar kötü bir şey değildi. Yani, koridorda Yoongi'yi görmek bile kalbimdeki küçük kıpırtılara neden olmaya başlamıştı. Hayır, korkmuyor değildim ama bu duygularla yaşamaya da alışmak istiyordum.

Pekala, Yoongi canımı yakardı. O, kalbimi kırarken acıyabilecek biri değildi bunu biliyordum. Eğer bir gün bana zarar vermek isterse bunu gözü kapalı bile yapabilirdi. Taehyung'un da dediği gibi; o, buz kütlesinin tekiydi fakat olaya başka bir taraftan bakmaya kalktığımda da karşılaştıklarım çok farklıydı. Bana ilgiyle bakan bir çocuk görüyordum. Benim için kendini riske atan ve beni düşünen birini. Bunlar da aklımı çelmek için güzel yöntemlerdi. Bunlara kanmak istemezdim ama sanırım çoktan kanmıştım.

Sadece benim oturduğum masadaki bir başka sandalye çekildiğinde korkuyla gözlerimi kaldırmam ve Hoseok ile karşılaşmam bir oldu. "Dalgınsın." derken diğer elinde tuttuğu kahveyi önüme itmişti. Dediğim gibi o tuhaftı. Tuhaf davranıyor, tuhaf konuşuyordu.

"Değilim." diyerek yalanlamaya kalktığımda ikimizin de gerçeği bilmesi kötüydü. Yine de önüme koyduğu bardaktan bir yudum aldım. Açık konuşmak gerekirse içine zehir kattığından şüphelenmiyor değildim fakat şu an zehir olsa da pek umrumda değildi. Bu kadar düşüncenin altında ezilip kalmaktan sıkılmaya başlamıştım. Ölsem fena olmazdı.

"Hadi ama Jiminie, bana anlatabileceğini biliyorsun." Söylediği sözlere kahkaha attım çünkü atılmayacak gibi değildi. Elimde olsa yerlere yata yata gülmeye devam edebilirdim.

"Sana bir daha bir şey söylemek mi Hoseok? Rüyanda görsen bile inanma buna." Pekala, son bir haftadır, ki bu süre Yoongi ile sevgili olduğumuzu söyleyip, rol yapmaya başladığımız ana denk geliyordu, tuttuğu sır hakkında en ufak bir imada bile bulunmamıştı. Tabii bu hiç bulunmayacağı anlamına gelmiyordu. O hala tehlikeli olandı.

madness : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin