Bölüm 27 "Yılanların Prensi. Aynı zamanda senin ağabeyin."

151 16 3
                                    

Hogwarts'ta işlerin pek yolunda olduğu söylenemezdi. Her geçen gün kaybolan öğrenci ile ilgili endişeler artıyordu. Harry Potter ve arkadaşları Bakanlık'ın olayın içine girmesine engel olmuştu. Draco ile Elsa'nın aynı anda kaybolması onları başka arayışlara yönlendiriyordu.

Serena, Vanessa ve Seraphine pes etmişti. Arkadaşlarının ölmüş olabileceğini düşündükçe titriyorlardı. Jane birkaç gündür Hastane Kanadı'ndaydı. Ablasının kayboluşu ona fiziksel ve psikolojik anlamda iyi gelmemişti. 

Adrian  Elsa'nın Malfoy ile aynı anda kaybolmasından hoşlanmamıştı. Aklında oluşan senaryoların hemen hepsinin sonucu ölüme ulaşıyordu.

Kısacası, hiç biri iyi değildi.



Elsa ve Draco ise W.W.'nin kim olduğunu anlamaya kendilerini vermişti. İkisi de  durgun bir şekilde kahvaltı masasına oturdu.

"Gregory, misafirperverliğin için sana gerçekten çok minnettarız. Ancak bizim ziyaret etmemiz gereken biri daha var. Bu öğlen buradan ayrılmayı planlıyoruz."

"Ancak, çok erken değil mi? Biraz daha kalamaz mısınız, Mr. Malfoy?" Evana hayal kırıklığıyla sordu. Yanında bir arkadaş olması ona da iyi gelmiş olmalıydı.

"Sevgili Evana, gerçekten çok isterdik fakat yapamayız. Lakin söz veriyorum, arayı çok uzatmayacağız."

"Peki madem." dedi Mr. Goyle üzgünce.



Yaklaşık üç saat sonra hazırlanırlarken Elsa sevgilisine sordu.

"Bu da nereden çıktı şimdi Draco?"

"Görmeni istediğim biri var."

"Kim?"

Genç adam mavi gözleri parlayarak gülümsedi. "Göreceksin. Evi uzakta da değil. Yürüyerek gidebiliriz."

Ormanın içinden geçen yol oldukça sisliydi ancak Draco o kadar mutlu görünüyordu ki, Elsa onu durdurmak istemedi.

Biraz yürüyüşten sonra Elsa adamı durdurdu.

"Sana bir şey söyleyeceğim." dedi sessizce.

Draco ellerini cebine soktu ve meraklı ifadesiyle genç kıza baktı.

"Seni seviyorum Draco, sana aşığım. Hem de çok... Ama benimle bu kadar zorluğa katlanmayı cidden istiyor musun?"

"Elsa..." kaşlarını çattı. "Bana bir daha böyle bir şey söyleme. Defalarca, seninle her yere gidebileceğimi söyledim. Aşk böyledir. Onun olduğu her yola gidersin." 

Hızlıca kızın yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve onu öpecekken, Elsa'nın alnına korkunç bir ağrı girdi. 

Hızlıca kendini geri çekip başını eğerek alnını tuttu.

"Neler oluyor Elsa?"

Elsa o an sevgilisine dikkat etmiyordu. Başının içine yüz tane iğne batıyor gibi, korkunç bir acı içindeydi. Ve anında kulakları, bir hayvanınki gibi muhteşem duyma yeteneğine ulaştı.

Her şeyi duyuyordu. Nefes alışı, hayvanların nefes alışı,kalp atışları... Yüzlerce minik ritm, insanlarınkine benzeyen iki kalp atışı ve kulağına davul sesi  gibi gelen bir kalp atışı vardı. Bir şeylerin yaklaştığını anladı.

"Draco buradan hemen-" sözünü tamamlayamadan kocaman bir yaratık sisle çevrelenmiş ağaçların içinden çıktı. 


Kocaman bir ejderhaydı bu. Gövdesi büyük  metal görünümlü yeşil pullarla kaplıydı. Kafası oldukça ürkütücüydü. Yeşil gözleri öfkeli bakıyordu, kocaman dişlerini açmıştı. Dev kırmızı kuyruğunu rastgele sallıyordu. 'Siz harika yemekler olacaksınız' der gibi kükrüyordu.

İki genç donakalmıştı. Elsa'nın bütün bedeni anında alarma geçti ve Draco'yu tuttuğu gibi koşmaya başladı. Bacaklarını hissetmiyordu, ama yüzünü yalayıp geçen rüzgar ona koştuğunun güvencesini veriyordu.


Ejderha kocaman adımlar atarak onlara yetişti. Tüm hızlarıyla koşarlarken kızın ayağı kocaman bir kütüğe çarptı ve ikisi birden yere yuvarlandılar.  Ejderha kahkaha atar gibi kükredi. Ardından kocaman ağzını açıp alevler saçtı. İkisi de aynı anda iki tarafa eğildiler. 

Kaçış yok gibi görünüyordu. Draco ayağa kalktı ve kızı kaldırmayı denedi ama Elsa'nın bileği gerçekten çok acıyordu, bileğini kırmış olmalıydı.

Genç kız asasını çıkartıp canavara büyüler ve lanetler savurdu. Hiçbiri işe yaramadı. Ejderhaya gelen bütün büyüler sekip geri geçiyordu. Tam ejderha koca ağzını açıp Draco'yu yutacakken yer büyük bir sarsıntıyla ikiye ayrıldı.

Toprağın içinden, metrelerce uzunlukta iri yılanlar çıkması ejderha da dahil olmak üzere hepsini şaşırttı. Yılanların üzerinde topraktan yukarı doğru yükselmekte olan adama ise sadece Elsa dikkat etmişti. 

Adamın Elsa'nınkine benzer mavi gözleri vardı ama bu gözler çok daha belirgin ve fark edilebilir renkteydi. Kahverengi- kumral saçlı yapılı adamın üzerinde yeşil, altın yılan desenli bir kıyafet vardı ve gösterişli duruyordu. 

Adam Elsa'ya göz kırptıktan sonra yılanları işaret etti.

Kocaman yılanlar bütün güçleriyle ejderhaya saldırıyorlardı. Bazıları ejderhayı sıkıştırıyor, bazıları dişlerini geçiriyordu ve birkaç dakika sonra etrafını sarmış yılanlar yüzünden ejderha görünmez oldu.

Yılanlar geriye çekildiğinde ise gördüğü tek şey, ejderhanın leşiydi.

Adam elini yılanlara savurdu ve yılanlar topraktaki çatlağa ilerlemeye başladılar. Üzerinde durduğu yılandan inen adam, ikisini de asil hareketlerle kaldırdı.

Draco, yarı baygındı. Bu yüzden zar zor ayakta durabiliyordu. Adam Draco'ya bir göz attıktan sonra Elsa'ya döndü.

"Sevgilin pek dayanıksız çıktı. Onu ailemizde istediğimden emin değilim, tatlım."

Genç kız ayakta duramıyordu, sendeleyerek kütüğün üzerine düştü.

"Kimsin sen?" dedi bileğini ovalarken.

Adam gülümsedi. "Wallace Wether. " dedi. "Yılanların Prensi. Aynı zamanda senin ağabeyin..."



Dark Green StarsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin