13. Bölüm

69 11 8
                                    

Arkadaşlar, bölümün biraz geciktiğini biliyorum ve bunun için özür dilerim. Son haftalarda artan terör olaylarından dolayı pek bölüm yazmak gecmiyordu içimden. Kuzenim Hakkari-Şemdilli'de askerlik yapıyor ve onun için de moralim bozuktu. Dualarınızı eksik etmeyin. O halde, sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Gecikme için tekrardan özür dilerim.

Bölümde geçen şarkı: Zakkum-Ben Böyle Değildim (Multide de var.)

13. Bölüm

Hayat, durup bir mucize gerçekleşmesini bekleyecek kadar uzun değil.

Korku, altın vuruş gibi kanıma karışıyordu. Damarlarıma nüfuz eden ve yavaş yavaş vücudumun her bir hücresine yayılan dehşeti hissedebiliyordum.

Her şey ağır çekime alınmış gibiydi. Gözlerimi kapıdan çekemiyordum. Savaş benden bir iki adım uzaklaşmıştı ve onun şaşkınlığı da soluduğumuz havaya karışmıştı.

Göğsümün inip kalkışı hızlanmıştı. Sonum gelmişti.

"Ne sikim dönüyor burada?"

Savaş öylece duruyor, yüzüme bakıyordu. Gözlerimdeki korkuyu, dehşeti gördüğüne emindim. Çünkü artık hislerimi saklayacak gücü bulamıyordum kendimde.

"Bilmiyorum," dedim.

Güldü. "Bilmiyorsun?"

Kafasını hafifçe bana eğdi ve gözlerini kısarak "Bence gayet de biliyorsun," dedi. Sesindeki tınıya öfke de sızmıştı.

Nefes alış verişlerim aynı hızda devam ediyordu. On kilometre durmadan koşmuşum gibi nefes alıyordum. Ne olacaktı? Buradan çıkabilecek miydik?

"Bilmiyorum, tamam mı? Hiçbir halt bilmiyorum!" diye patladım. "Neden böyle yapıyor, bilmiyorum! Neden benimle oynuyor, bilmiyorum!" Aslında biliyordum ama inkâr etmek istiyordum. Benim ölmemi istiyordu. Bu çok açıktı. Ama hemen değil, yavaş yavaş istiyordu. Acıyı, çaresizliği tadarak ölmemi istiyordu.

"Şu durumda bari inkâr etme!"

Bana bağırdığı için bir an ürkmüştüm. Ama o da haklıydı. Bir şeyler olduğu artık çok barizdi.

Kapıya gitti ve kolu zorladı. Fakat olmuyordu. Menteşeden çıkan ses öfkesine karışmıştı sanki. Kapı açılmıyordu. Sinirle kapıya tekme attı. Tekrar ürkerek tezgaha biraz daha yapıştım.

Yavaşça yaklaştı. Sesi az öncekine oranla daha sakindi. "Öykü, ne oluyor?"

Öylece yüzüne baktım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Anlatamazdım ki. Nasıl anlatabilirdim? Katilim, diyebilir miydim?

"Ne olduğu o kadar da önemli değil tamam mı? Şu an sadece buradan nasıl çıkabiliriz onu düşün."

Sinirle derin bir nefes aldı ve elini saçlarından geçirdi. Kumral tutamlar daha dağınık halde alnına dökülürken yutkunarak gözlerimi kaçırdım.

Ortam bir anda karardığında hareketsiz kaldım. Korkuyu her yerde hissedebiliyordum. Hızla atan nabzımda, havadaki toz zerreciklerinde, alıp verilen nefeslerimizde, hatta saç diplerimde... Her yerde korku vardı o an.

"Savaş?" Hislerim sesime yansımıştı. Gözlerim Savaş'ı seçemiyordu. Birkaç saniye karanlığa alıştığımda siluetini seçebilmiştim. Biraz ilerimde hareketsiz duruyordu. Korkuyla tekrar konuştum. "Savaş?"

"Savaş, konuşur musun?" Sesim istemsiz yükselmişti. "Savaş," diye mırıldandım. "Korkuyorum." Son söylediğim kelime belli belirsiz çıkmıştı dudaklarımdan. Lakin duyduğunu biliyordum. Neden sesini çıkartmıyordu?

KÜLLERLE DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin