17. Bölüm

67 10 1
                                    

Hüzünlü bir ruh, insanı mikroptan daha hızlı öldürür.

17. Bölüm

Küçükken, anneler her şeyi bilir her şeyi görür sanırdım. Şimdi ölüyordum, kayboluyordum, sahte bir şekilde gülümsüyordum, dibe batıyordum ve o hiçbir şeyi görmüyordu.

Ergen olduğum için bu hâllerim onun için doğaldı. Bunalımda olduğumun farkındaydı, hatta benimle bu sabah konuşmuştu ama ne kadar ağır şeyler yaşadığımı tahmin edemezdi. Belki bir erkek arkadaş meselesi ya da okulda yolunda gitmeyen olaylar olduğunu düşünüyordu.

Özgür, sandığımın aksine bendeki değişimleri fark etmişti. Eğer bu sabah bana bağırmasa ve gerçekleri söylemese onun da hiçbir şeyin farkında olmadığını sanırdım.

Ruhsuz bakışlarım gökyüzünün kasvetinden ödün almış gibiydi. Soğuk, kanımı kurutucak derecede can yakıcıydı. Üzerimdeki mont beni ısıtmaya pek yetmiyordu. Ah, evde sıcacık yatağımda sıcacık pijamalarımla yatmak için nelerimi vermezdim.

Kafeden içeri girdiğimde yüzüme ve ardından vücuduma çarpan sıcak hava dalgası bedenimi gevşetmişti. Soğuktan ötürü yukarı kaldırdığım omuzlarım kendi kendine indi. Ellerimi cebimden çıkardığım sırada İrem'in kıvırcık kahve saçları görüş alanıma girmişti. İki yanağındaki gamzelerini göstererek bana el salladı.

Ben de gülümsemeye çalıştım.

Karşısındaki sandalyeye oturduğumda kaşlarını çatarak yüzümü incelediğini göz ucuyla görmüştüm.

"Yataktan kalkar kalkmaz mı geldin, kızım? Bu ne hâl?"

Gözlerimi kaçırdım. "Öyle yaptım."

Garsona seslendi ama bir cevap vermedi. Moralimin bozuk olduğunu anlamıştı. Konuşmak için doğru zamanı bekliyordu. O nasıl benim neler hissettiğimi, davranışlarımdan anlıyorsa ben de onu anlayabiliyordum. Merak ediyordu ama ısrar da edemiyordu.
"Kahvaltı ettin mi?"

Kafamı sallayarak onayladım.

Garson geldiğinde kendine tost ve çay sipariş etti; ben de kahve istedim.

"Bugün biraz gezeriz diye düşünmüştüm," diye mırıldandı. Üstüm başım özensiz olduğu için gezme havamda olmadığımı anlamış olmalıydı.

"Gezelim."

Kaşlarını kaldırdı. Sonra aklına bir şey gelmiş olacak gülümsedi. Ne düşündüğünü soracağım sırada genç garson siparişlerimizi getirmişti.

"Teşekkürler."

Garson uzaklaşırken İrem çayından bir yudum aldı. "Yemeğini ye de, lavaboda sana çeki düzen verelim."

"İrem," diye inkâr edeceğim sırada "Bir şey yok. Sadece saçını tarayıp biraz makyaj yapacağım. Kusura bakma ama cidden gözlerin falan korkunç görünüyor. Hatta gözlerine peçeteyle biraz çay sür. Kanlanmayı gideriyor."

Nasıl göründüğüm umrumda değildi. İnsanların ne düşündüğü de umrumda değildi. Neden kimse bunu anlamak istemiyordu? Ya da neden insanlar kendine özenmediği için bir kıza uzaylı görmüş gibi bakıyordu? Ülkemin insanının bu kadar meraklı ve dedikodu aramasını sevmiyordum. Kendi işlerine bakmalılardı. Başkalarını yargılamaları değil.

Kahvemin sıcak olmasını umursamadan hızlıca bitirmiştim. Tabi ki gözüme çay falan sürmeyecektim.

İrem'de yemeğini bitirdiğinde bana dönerek "Sen lavaboya git. Borcu ödeyip geleceğim."

KÜLLERLE DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin