14. Bölüm

64 11 2
                                    


"Kanatlanıyor içimde binlerce siyah kelebek."

14. Bölüm

Seksen beş.

Seksen altı.

Zihnimde doluşan görüntüler duygularımı ört pas edemiyordu. Harabeye dönmüştüm. Yangından çıkmış bir harabe. Arta kalan küllerle dans ediyordum.

İnsan neden ağlardı? Eli kanayınca, canı yanınca, annesi kızdığında... Peki, ben ağlasam onlardan farkım ne olacaktı? Dışarıdan bakanlar ikimizin de ağladığını görecekti. Ama nereden bilecekti, kimin neden ağladığını?

Ben uzun zaman önce ruhumda ağlamayı seçmiştim. Elimden geldiğince ağlamamaya çalışıyordum fakat bazı anlarda insan engel olamıyordu. Engel konulamayan durumlar bunu bozuyordu.

Doksan iki.

Doksan üç.

Basınç artık kulaklarımı zonklatıyordu ve ciğerlerim tek bir şey için yalvarıyordu: Nefes.

Damarlarım oksijene hasret, dolaşımı yavaşlamıştı. Kalbim de damarlarıma ihanet etmeyerek seyrekleşmişti.

Yalnızlık neydi? Tam şu anda, şu saniye yapayalnız hissediyordum. Ruhum ve bedenim çıplaktı. Sadece ben. Sadece ben ve çürümüş ruhum. Bedenim suya tepki verirken, ruhum zırhını kuşanmış ölümün getirisi olan serin esintilere karşı kılıcını çıkarmıştı.

Karanlık boğuyordu. Boynuma ellerini geçirmiş, nefesimi kesmek istiyordu. Tırnakları boynumda derin çizikler bırakmıştı ama izlerini ruhum taşıyordu. Ruhum çizik çizikti. Kan akıyordu. Siyah bir ruh. Çiziklerle kırmızıya bulanmış, küf kokuyordu.

Yüz.

Göz kapaklarım aheste bir şekilde açılırken gözlerim gri bulanıklıların ardında loş ışığın belli belirtisiz aydınlattığı tavanı suyun arkasından görüyordu. İnce damarlarımda dans ederek inen kan, hızlı adımlarını kesmiş, sürünerek ilerliyordu.

Ölücek miydim?

Sanmıyordum. Ölmeyeceğimi, birazdan kalkıp oksijeni ciğerlerime çekeceğimi biliyordum. İçimdeki diğer benlerde bunun farkındaydılar.

Basitti işte. Sadece birkaç dakika, belki birkaç saniye her şeyi bitirebilirdi. Tüm acıyı, tüm boş vermişlikleri... Hepsi birkaç saniyeye bağlıydı. Basitti evet. Ve bu tuhaf bir şekilde komik geliyordu. İstediğim şey tam dibimdeydi. Huzur, tam ilerimde, ellerini uzatmış beni yanına çekmek için bekliyordu.

Ama ben o kadar cesur değildim. Ölmek, basitlikti. Ve ben o kadar acıyı boşuna çekmemiştim. Eğer biraz daha beklersem, acıyla harmanlanan tüm gecelerime ihanet olurdu.

Kafamı sudan çıkardığımda etrafı algılamakta zorlanmıştım. Kulaklarımda tuhaf bir baskı vardı. Gözlerim, kirpiklerimin yapışmasından dolayı yanıyordu.

Ellerimle yüzümü sıvazladım ve önüme yapışan saçlarımı omzumdan geriye attım. Az önce ölüm diye çığlık atan her bir yanım, şimdi, bir bağımlığının uzun süren yoksunluktan sonra uyuşturucu kokladığı gibi oksijeni kokluyordu.

Buz tutmuş titreyen parmaklarımla kenardan tutunarak kalktım ve duşa kabine geçtim. Çıplak sırtımı soğuk su damlayan saçlarım dövüyordu ve bu sebepten ötürü istemsizce sırtım gerilmişti. Belime doğru saçlarımdan uzanan damlalar akarken soğuk ilk kez bu kadar can sıkıcıydı.

KÜLLERLE DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin