-22- Uçurum

152 10 11
                                    

Kendimi kötü hissetmem gerekmez miydi? Bir fotoğrafa bu kadar çabuk aldanıp beni yerle bir edecek kadar yakıcı bir bakışla bana baktıktan sonra hiçbir şey dinlemeden çekip giden bu adama karşı, kendimi kötü hissetmem gerekmez miydi?

Ben Ecmel Barkın'dım. Şu zamana kadar hiçbir kimseyi kıskanmamış, aşk konusunda beslenmemiş, kuru bir sevgiyle ot gibi yaşayan bir kızdım. Dolayısıyla karşıma böyle bir adam çıkmadığı gibi, olanlar karşısında durumu nasıl toparlayacağıma dair sıfır bilgiye sahiptim. Net olarak sıfır ama.

Üstümde soğuğa direnecek hiçbir şeyin olmamasına aldırmadan öylece giden Aras'ın arkasından bakakalmayı tercih ettim. Onun ardından eve girip herkes içinde özür mü dileyecektim? Ya da onu bir kenara çekip sandığı gibi bir şeyin olmadığını mı açıklayacaktım? Peki ama neden, niçin?

Sokağın iyice ıssızlaştığını ve ciddi anlamda üşüdüğümü anladığımda kollarımı bedenime sardım ve eve bir kez daha baktım. O sırada benim kaldığım odanın camında bir gölge gördüm. Aras...

Cesaretim beni bu sefer kırıp mağlup ettiğinde çoktan kaldırımda dümdüz ilerlemeye başlamıştım. Nereye gittiğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Ancak şimdilik eve de giremezdim.

Beni iki günlük tanıdığım bir erkekten mi kıskanmıştı? Kendi kendime gülüp başımı iki yana salladım. Bu çok komikti, düşüncesi bile beni güldürmeye yetmişti. Ceyhun bir polisti, zaten resimde polis arabasının önündeydik. Onu bulmak için ne kadar çabaladığımı, ne yollara girdiğimi biliyor muydu acaba? O adamla sarılmama trip atıyor muydu gerçekten? Eğer öyleyse sarılmak hafif bile kalırdı, ben onu bulabilmek için her şeyi yapardım ki.

Düşünceler beni boğmadan iç sesimi susturmaya karar verdim ve boş bulduğum bir banka oturdum. Önümden seyrek geçen arabaları izlerken içimdeki pervasızlığa şaşırmıştım.

Kollarımı bağlayıp geriye yaslandım ve akşam havasını ciğerlerime çektim. Karşı taraftan gelen apartman ışığı göz alıyordu. Az ileride sahil vardı ve oranın manzarası daha güzeldi. Ama bu saatte oraya yürüyecek kadar da yürek yememiştim.

Yanımda bir hareketlilik sezince hemen düşüncelerimi rafa kaldırıp panikle yanıma baktım. Herkesi görmeyi beklerdim ama Aras'ın geleceğini hiç ummuyordum. Şaşkınlık içinde,

"Aras?" dedim. "Senin ne işin var burada?"

Bana bakmıyordu, cevap bile vermemişti. Gözlerini yola dikmişti. Bu tavırları gerçekten hoşuma gitmiyordu.

"Ya bak," dedim ondan yana dönerek. "Ceyhun komiseri tanıyorsun. O sadece bana yardım etmeye çalışıyordu. Yani eğer böyle tavır yapacaksan-" diye konuşurken beni frenleyen Aras olmuştu.

"Ne tavrından bahsediyorsun Ecmel?" diye sorduğunda o da bana dönmüştü ve bu sefer gözlerime bakıyordu. Sahiden, ne diyordum ben böyle?

"O fotoğrafı gösterdin ve konuşmamı beklemeden gittin. Bende diyorum ki o fotoğraftan dolayı bana tavır yapıyorsan-"

Yine sözümü bölmüştü.

"Ben sana? Tavır?" Güler gibi oldu. Adeta dalga geçiyordu dediklerimle. "Ecmel ben sana neden tavır yapayım? Neden?"

Sesini yükselttiğini farkettiğimde geri çekilmiştim. O da ayağı kalktı ve karşıma geçti,

"Anlamıyorum gerçekten. Ben senin neyinim ki sana bir erkek yüzünden trip atayım? Çocuk muyuz biz? Söyle, neyiz biz?"

Birden üstüme gelmesini, laflarını silah yapıp bana doğrultmasını hiç beklemiyordum. Karşımda ki adam tanıdığım Aras değildi. Hatta aralarında uçurum vardı. Ve bu yabancı biraz daha konuşmaya devam ederse ben o uçurumdan yuvarlanacaktım.

KARARSIZ #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin