-17- Yeni Acılar

170 23 5
                                    

Botanik Park'ın eşsiz güzelliği, gece ikiye katlanıyordu. Buraya daha öncesinde gelmiş olsam bile yine ağzım açık bir şekilde etraftaki çiçekleri tarıyordu gözlerim. Mor bir menekşe, büzülmek üzere durmuş, bana yorgun bakışlarını atıyor gibiydi. Onun yanında dikelen sarı bir lale ise, ay ışığında adeta parlıyordu. Bu manzaraya bakan ise tek bir pencere vardı; Botanik Parkta ki ağaçların içinde terkedilmiş sahipsiz kulübe.

Buraya zaten tekrardan geleceğimi biliyordum ancak gelişimin bu şekilde olacağını hiç tahmin etmemiştim. Aras, arabanın bagajından birkaç boya kutusu çıkartırken kulübenin kapısının önündeki posta kutusuna baktım. Daha birkaç hafta öncesine buradan bir uğurböceği logosu almıştık. Onu hala saklıyordum.

Yürüdükçe ayağımın altındaki ahşap zemin rahatsız edici bir biçimde gıcırdıyordu. Son bir kez daha eve baktım ve Aras'a döndüm,

''Bu kulübeyi onarmayı düşünmüyorsun, öyle değil mi?'' dedim. Bana baktı ve tam da tahmin ettiğim gülümsemeyi gönderdi. İmkansız bir şeymiş gibi başımı salladım.

''Bunu neden yapıyoruz?''

Boya kutularını ağırlıklarına aldırmadan kolayca evin içine soktu ve yere bıraktı. ''Biraz aklını çalıştır asi kız, acaba bizim kalacağımız bir evimiz var mı?''

Pekala, haklıydı. Otel hariç kalacak hiçbir yerimiz yoktu ve adeta kaçak yaşıyorduk. Aslında benim bir evim vardı. İstanbul'da, oraya ilk taşındığımızda sevinçten uçarak hayretle oraya baktığım bir ev. Hizmetçilerin, zevkin, muhteşemliğin, yazları barbekünün ve mangalın eksik olmayacağı, büyük bir ev. Bir iç çektim. Birden babam gözlerimin önünde belirir gibi oldu. Gece gece nerden gelmişti aklıma böyle?

''İstersen sen şu küçük odadan başla, inan akşam olduğu için yani güneşten kurtulduğumuz için terleme gibi bir problemimiz olmayacak. Biraz yorulabiliriz tabii ama, senin de en az benim gibi dayanıklı olduğuna bahse girebilirim.''

Aras'a aldırmadan gözlerimi kıstım ve burnumda tüten evimin özlemini daha derinden hissettim. Aras'ı bırakıp o eve, babamın yanına asla dönmezdim. Babamla iyi bir yüzleşmenin sırasının geldiği, beynime bir şimşek misali çakmıştı. Onunla konuşmam lazımdı. Beni aradığında dediklerini hala unutmamıştım, hoş nasıl unutabilirdim ki? Bana annemin trafik kazasında ölmediğini söylemişti. Kalbim sıkışır gibi oldu.

''Sandığın kadar sıkıcı bir iş değil Barkın, inan bana çok zevkli.''

Dikkat çekmemek için dikeldiğim yerde kımıldadım ve Aras'ın tarif ettiği küçük odaya, yerden bir boya kutusunu alıp geçtim. Rulo fırçayı krem renkteki boya cilasına batırırken düşünceler beynimin merkezine oturmuş bana bakıyorlardı. Sanırım bunlar, gerçeklerdi. Ve insan geçmişin gerçeğinden asla kaçamazdı, ne olursa olsun onunla yüzleşmek zorunda kalırdı.

İlk önce fırçayı kaldırmak zor gibi gelmişti ancak sonra bunu kolayca yapabilmiştim. Önce fırçayı düzenli bir şekilde tutup duvara yumuşak hareketlerle sürüyordum, sonra tekrar boya kutusuna bırakıyordum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bu işi odanın sağ duvarı bitene kadar devam ettirdim. Gecenin karanlığı artık yavaş yavaş etrafa çöküyordu. Hava sadece ayın ışığının hakimiyeti altında kalmıştı. Cırcır böcekleri, sanki heryerdeydi.

''Ters tutuyorsun.''

Başımı sesin merkezine çevirdiğimde omzuyla kapıya yaslanan Aras ile karşılaştım. Kaç dakikadır bu şekildeydim bilmiyordum ancak fırçayı sürmeden önce ters tuttuğumu farkettim. Elimin tersi ile önüme gelen saçı geriye itmeye çalıştım ve,

KARARSIZ #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin