-3- Bağ Evi

521 94 24
                                    

Evin karanlıkta bile belli olan tozlu görünümü garip bir korku havası veriyordu ortama. Dayımlar burada yaşamayı bırakıp yurtdışına çıkalı baya oluyordu. O süreç içerisinde kimsenin uğramadığını belli eden bir görüntüydü o an karşılaştığımız.

Gerçi, dayımların evi, Düzce'de ıssız bir yerde olduğu için vahşi hayvanların dahi uğrayamayacağı bir konumdaydı. Etrafında ise koca bir ormanın oluşu, tehlike çanı çaldırıyordu.

Çantalarımızı üst kattaki karanlık odalara rastgele taşırken Aras da camları açıp içeriyi havalandırıyordu. Gerçekten rahatsız edici bir rutubet kokusu hakimdi salona.

''Geceyi burada geçirebileceğinizden emin misiniz?'' diye sordu karanlıkta gözlerini tam seçemediğim Aras.

''Sabah olunca her şeyi düzene sokarım fakat şimdilik bir nevresim takımı ve yatak yeter bize.'' dedim ve ekledim, ''sen de bizle kalıyorsun... Yani bir sakıncası yoksa, sabah konuşuruz diye düşünmüştüm.''

Hicbir cevap vermedi. Muhtemelen yine düşüncelere dalmıştı. Onun bu dalgın hali, beni garip bir şekilde gizeme boğuyordu.

Özümde meraklı bir insan değildim fakat bu zamana kadar onun ağzından, aile kelimesi bir yana anne kelimesini bile duymamıştım. Belki de ailesinden hicbir fert yaşamıyordu ha? Yine de beni alakadar etmezdi.

''Ev çok soğuk.'' dedi merdivenlerden inen Elçin. ''Ayrıca elektrikler de yok, nasıl kalacağız biz burada? Donmaktan ölürüz abla.''

Sesinde sitem vardı. Ona hak verircesine başımı salladım ve,

''Bir geceliğine idare et Elçin. Sabah ola hayrola.'' dedim ve merdivenleri tırmanmaya başlayarak kendi odamı buldum.

Karanlık gibi bir fobim olmadığı için rahattım fakat şimşek çaktığı durumlar için aynı şeyi söyleyemezdim.

Dolapta yorgan yastık ne varsa yatağa döktüm ve birazını Aras'a verdikten sonra Elçin'in odasına yöneldim.

Henüz uyumamıştı. Yatakta, bacaklarını kendine çekmiş bir biçimde oturuyordu.

''Neden uyumadın?'' diye sordum sanki odada bebek uyuyormuş gibi fısıltıyla konuşarak.

''Abla,'' dedi aynı tonla. ''Bu gece senin yanında kalabilir miyim?''

Dudaklarıma samimi bir gülümseme yerleştirdim ve Elçin'in yanağını okşadım. Bir süre birbirimizle bakıştıktan sonra onun bana olan masum bakışları beni ezdi ve,

''Haydi o zaman.'' dedim ve kaldırdım onu.

İkimiz içinde gayet geniş olan yatağa yattığımızda kardeşime sıkı sıkı sarıldım. O hala çocuktu. Aynı benim bazen içimde canlanan küçük Ecmel gibi... O hala masumdu; her şeyden habersiz yaşayıp kötülüklere karşı kendini siper eden saf çocuk gibi...

Sıcak nefesim kardeşimin saçlarına işlerken uyuduğunu, düzenli olan nefes alışverişlerinden hissedebiliyordum. Göz kapaklarıma yoğun bir ağrı bastırınca aynı ağrının bir elektrikmiş gibi şakaklarıma da iletildiğini farkettim. Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım kolay şeyler değildi. Bunun için deliksiz bir uykuya ihtiyacım vardı. Sonunda ben de kendimi uykuya teslim ettim.

Sabahın ilk saatlerinde, camdan içeri sızan güneş kendini belli ediyordu. Uyandığımda yanımda Elçin yoktu. Bir an sebepsiz yere panikledim ve soğuk olan yatağımdan kalktım.

Üstüme hızlıca kalın bir tayt ve kazak geçirip aşağı indim. Saçlarıma bakmamıştım bile.

''Günaydın.'' dedi tanıdık bir ses. Elçin'in sesi kulaklarıma dolarken içimdeki huzursuzluk ve telaş uçup gitmişti.

KARARSIZ #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin