04# Mutfak

10.9K 830 226
                                    

#4


M U T F A K

M E L İ N D A W A D E

Melinda güçsüz, cılız çıkan bir iniltiyle gözlerini araladı.

Önce bulanık sonra yavaşça netleşmeye başlayan gözleriyle, nerede ve neyin üstünde uyuya kaldığını görmek için etrafta dolaştırarak algılamaya çalıştı. Fazla büyük olmayan, soğuk gri renginin ağırlıklı olduğu donuk ruhlu odanın içini taradığı sırada, gözüne bir şey çaptı. Birkaç metre uzağında, çalışma masası olarak tahmin ettiği eşyanın üzerinde defterleriyle kitapları duruyordu. İçinde babasının çalışma kitapları da vardı, ismini görebiliyordu.

Yaşananların bir kâbus olmadığını yavaşça daha net algılamaya başlarken, gözleri masanın yanındaki bavullara çevrildi. 2 taneydi ve içinden bir ses, orada da kıyafetlerinin olduğunu söylüyordu. Çaresizliğin boğazını düğümlesiyle yukarı çıkan bir başka iniltiyi güç bela bastırabildi ve yutkunup, akmak için çırpınan yaşları bastırmaya çalıştı.

''Baba lütfen... Yardım et bana.''

Yalvarışının nafile olduğunu bildiği halde, Melinda mucizevi bir şekilde babasının belirmesini ve onu bu yerden çekip çıkarmasını istiyordu. Bugüne dek yaptığı en büyük şey üniversiteye sadece bir günlüğüne gitmemek olmuştu. O bile tamamen elinde olmayan bir sebeptendi, mevsim geçişleri sırasında ağır bir gribe yakalanmıştı ama buna rağmen ertesi gün aldığı serumlar sayesinde ayağa dikilmiş ve sabahki ilk derse yetişebilmişti. 

Melinda öğretim hayatı boyunca, kucağında eksik olmayan kitapları ve ağır sırt çantası yüzünden 'inek' olarak adlandırılmıştı. Bunun dışında çilleri yüzünden de ona pek çok lakap takılmıştı ve bu yüzden özgüveni bir hayli kırılmıştı. 

Çoğunlukla yalnızlığı tercih etmesinin sebeplerinden biri de bu olmuştu. İnsanları güvenilmez ve kırıcı buluyordu, tek başınayken daha güvendeydi. Canını kimse acıtamazdı.

Derin bir nefes alarak, ıslanan yanaklarını sildi. Ağladığını fark etmemişti bile. Ruhen ve bedenen perişan hissediyordu, uzun, bitmek bilmeyen bir maçtan çıkmış gibi yorgundu. Uyumak üstündeki stresi atmak için yeterli gelmemiş, hatta olan biteni daha net kavramasını ve iyice gerilmesine neden olmuştu.

Gözlerini sımsıkı birbirine bastırarak, ciğerlerini dolduran bir başka nefes aldı ve kalkmak için yataktan doğruldu. Yatak? Buraya nasıl yatırıldığını hatırlamıyordu, onu Asker mi getirmişti? Kucağına aldığını az çok hatırlıyordu ama gerisi sadece bir karanlıktan ibaretti. Hissettiği yoğun karmaşa devreleri kesip, uyumasına neden olmuştu.

Kış Askeri'nin ona gösterdiği nezaket gözünün önüne gelerek yanaklarını karıncalandırdı. İlk karşılaştığı halinden daha farklıydı ve bu fark barizdi. Sanki zarar görmesinden korkar gibi bir tedirginlikle üstüne titremişti.

Olan biten her şeyi yorumlamak ve bir anlam çıkararak, daha fazla kurcalamak istemediğinden Melinda düşüncelerine daha fazla kulak vermeyi redderek, çalışma masasına yaklaşıp eşyalarına baktı. Ufak not defterlerinden, babasının en eski kitaplarına kadar her şey masaya itinayla yerleştirilmişti. Elini acelesizce eşyalarının üstünde gezdirirken, gözüne kitabının üzerine bırakılmış olan hap takıldı. Midesi uykusundan sonra biraz daha iyiydi ama yine de tekrarlanma riskini göze alamazdı.

Hapı eline alarak masanın ucunda duran şişeyi aldı ve hiç düşünmeden hapı yuttu. İlacın ona zarar vereceğini sanmıyordu. Özellikle de Kış Askeri için önemi defalarca kez dile getirildikten sonra başına bir şey gelme olasılığı oldukça azdı. En azından şimdilik. Melinda yine de umursamadı, burada kalarak başına gelecekleri korkuyla beklemektense ölmeyi daha katlanılır buluyordu. Belirsizlikleri hayatı boyunca hiç sevmemişti, onu geriyor, endişeye sokuyordu.

Kırılgan MetalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin