13# Görev

7.9K 720 446
                                    

#13

G Ö R E V

M E L İ N D A  W A D E

''Bu basamakların bir sonu var mı?''

Melinda kendi kendine mırıldanarak aşağı doğru inmeye devam etti. Kolu yaralı olduğu için bir hayli yavaş iniyordu, buna bir de loş, yetersiz bir ışık da eklenince aşağı varması işkenceye dönüşmüştü. Ufak, temkinli hareketlerle merdivenin sonuna geldiğinde rahat bir nefes alarak zemine varmanın mutluluğunu yaşadı.

Kaç dakikadır merdivenle boğuştuğunu bilmiyordu ama ayaklarının zemine değmesini özletecek kadar yukarıda kaldığı kesindi.

Başını etrafına bakmak için çevirdiğinde sadece bir yol olduğunu gördü, tavanı aydınlatması için yerleştirilen ışıklar o kadar yetersizdi ki önünü zar zor görebiliyordu. İçerideki hava yukarıdakine göre oldukça farklıydı, rutubetli ve serindi sanki ileriden bulunduğu yere doğru hava üfleniyordu.

Melinda neredeyse karanlık sayılabilecek koridorumsu yerde yolun sonuna doğru yürümeye başladı. Görebildiği kadarıyla duvarların zemine değen kısımları kir ve pislik içindeydi, ayak izleri her yeri kaplamış, zemini adeta siyaha bulamıştı. Çıkaracağı ilk izlenime bakılırsa, burası çok sık kullanılan bir yer olmalıydı ya da tam tersi birileri temizlemek yerine bu şekilde bırakmayı tercih ederek, belki de birkaç kişinin geçtiği yeri, sanki binlerce kişi geçiyormuş gibi göstermeyi yeğlemişti.

Her iki teorisini de askıya alarak yürümeye devam ederken koridorun genişleyerek onu büyük bir alanın içine davet etmesiyle adımlarını yavaşlattı. İçeriye girmesiyle beraber tavana monte edilmiş ışıklar otomatik olarak devreye girerek, koridordakine kıyasla daha aydınlık bir ortam yarattı.

Gözlerini kısa bir an karanlığa alışmasından dolayı hızlıca kırpıştırdıktan sonra nereye geldiğine baktığında ilk defa şansın ondan yana olduğunu hissetti. Büyük, fazlasıyla geniş bir odadaydı, iri kolonlar boydan boya uzanırken yerin altında böyle bir odanın inşa edilmiş olduğuna inanmakta güçlük çekti. Odanın boyutlarını sindirdiği sırada, gözleri ilerideki alanda takılı kaldı. Karşısında tam aradığı şey duruyordu. Sıra sıra tüpler rafa benzer cam nesnelerin üzerine yerleştirilmiş, durduğu mesafen bile rahatça görebileceği parlak grimsi bir görüntü yaratmıştı.

Bir an önce bu görevi bitirmeyi umut ederek, alanın yarısını kaplayan tüplere doğru koşmaya başladı, bir yandan da etrafı kontrol ederek peşinde kimsenin olup olmadığına baktı. Şimdilik birkaç tane çalışma masası dışında görünürde kayda değer bir şey yoktu.

Daha da rahatlayarak tüplerin bulunduğu alana geldiğinde, siyah kargo pantolonun cebinde duran resmi çıkartarak katlanmış kenarlarını düzeltti ve karşısındaki tüplerle kıyaslamaya başladı. Neredeyse on sıra vardı ve sadece bir tanesi resimdekinden farklı bir sıvı içeriyordu. Yani daha ayırt etmesi gereken dokuz sıra tüp vardı. Üstelik bunlar yetmiyormuş gibi hepsi de birbirlerinin aynısıydı.

Alnını ovuşturarak resmi cebine geri koydu ve önündeki tüplerden birini eline alarak incelemeye başladı. Oldukça hafif bir ağırlığı vardı, elinde olduğu hissedilmiyordu bile. Silindirin bir yüzeyi cam bölmeyle kaplanmıştı, böylelikle içindeki sıvıyı görebiliyordu. Tüpün iki ucu ise mavi parlak bir çizgiyle geçilerek camla metali birleştirmiş, tahminince sağlamlığını daha da arttırmıştı.

Tüpü çevirerek arka yüzeyine baktığında alt kısmına harflerin kazınmış olduğunu gördü, ancak yazılar o kadar küçüktü ki okumak için dibine kadar yaklaştırmak zorunda kalmıştı. İki harf yan yana yazılmış pek de anlamlı olmayan bir kelime çıkarmıştı. Kaşlarını çatarak yazıya bakmaya devam etti.

Kırılgan MetalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin