TANITIM

52.1K 1.5K 188
                                    

Titreyen ellerini yumruk yapıp, zümrüt yeşili gözlerini dikti soğuk mezar taşına. Islak toprakları avucunun içinde ezdi biraz daha.

"Sana yemin olsun. Nefes aldığım her an bana zehir olsun ki anne, kanın toprakta kalmayacaktır."

Titreyen vücuduna inat sesi pürüzsüzdü, güçlüydü.Alnını yağmurda ıslanan topraklara yasladı. Ciğerlerine dolan toprak kokusu, alnını dayadığı mezar taşı ona şahit olsundu ki intikamını alacaktı.

"Aybukre."

Adını duyan kulaklarına lanet edip, gözlerini de titreyen dudakları ile sıkıca kapadı. Dişleri arasından tıslayıp hışımla ayağa kalktı. Yumruklarını sıkıp, zifiri karanlıklara özenen ölüm siyahı saçlarını kapatmaya yetmeyen şalını boğazından çekip attı.

"Devran Ağa! Vara gidesin yoluna! "

Bir adım geri gitti o iri heybeti ile adamları önünde titreten, Mardin'in Ağası. Solukları sığmadı göğsüne. Kaburgaları delip geçiyordu etini. İlmek ilmek parçalara ayırıyordu. Attığı geri adımı fark edip duruşunu dikleştirdi. Koskaca Mardin'in Ağası, yirmisinde bir yetmeye boyun eğecek değildi.

"Benim yolum sensin, Bukre."

Aybukre gözlerini bir an bile çekmedi annesinin katilinin gözlerinden. Çenesini dikleştirip, gözlerini kıstı. Topuklarını yere vura vura Ağanın karşısına geçti.

"Ant olsun ki, o yolu kendi ellerim ile yıkarım."

Derin bir nefes aldı Devran Ağa, kendi kendine telkin verdi, Acısı taze. Sakin ol. Sakin.

Aybukre, yağan yağmurdan ıslanan ve çamura dönen yollara küfür ede ede, ayaklarını hırsla yere vura vura yürüdü. Evine doğru gidiyordu. Bu yolların nereye çıktığını biliyordu. Ezberlediği yollar evine değil taş yığıntısına çıkıyordu. Anne kokusu olmadan bir evde ne kalırdı ki? Taş yığıntısı, döküntü... Harabe.

Evin büyük mavi kapısına ellerini dayadı. Boğazına düğümlenen hıçkırık kalbine dayanmış, tüm gücünü çekiyordu.

"Anne. "

Sessizce inildeyip kapının eşiğine çöktü. Ne yağan yağmur, ne insanların bağırışı ne de başka bir şey umurunda değildi.

Vücudu titriyor, kesik kesik nefesler beynine bayılacağının sinyallerini veriyordu. Gözlerini zar zor açıp tekrar kapadı. İçeri girebilse, sadece kapıyı itip içeri..

"Abla. Abla! Kalkasın haydi,sınırda asker! Abla asker öldü. Abla kalk! "

Kollarından sertçe sarsan çocuğa bakamadı Aybukre, sadece gözlerini kapayıp güç toplamayı denedi. Yine mi çatışma olmuştu? Ellerinden destek alarak ayağa kalktı. Annesinin kızıydı o. Yardıma ihtiyaçları varsa giderdi. Yüreğinde ki acıyı gözleri ile paylaştı. Etrafı puslu puslu görse de paytak adımlarla ilerledi. Sınır çok uzak değildi. Yapabilirdi. Yapacaktı.

Aybukre' nin adımları yavaş yavaş kesilmeye başlamış, verdiği molalar dakika başına dörde çıkmıştı. Yağmur şiddetinden hiçbir şey eksiltmemiş, katabildiği kadar çok su katmıştı toprağa. Kendi kendine mırıldanmaları beyninde uğulduyor, uzun botlarının çamurdan koruduğu bacakları tir tir titriyordu. Ayağı tekrardan çamura gömüldü. Ama çekmedi. Gözlerini kapadı.

"Beni de al."

Dudaklarında çıkan fısıltı ile tüm gücü de vücudundan çekilmişti. Gözlerini açmadı. Ne yere düşerken, ne de yerden onu kaldıran güçlü kollara kendini teslim ederken. Kapadı gözlerini dünyaya. Kanında akan acıyı unutmak için, sımsıkı kapadı.

Uraz, sinirle kucağında ki kızı biraz daha kendine çekti.

"Hayır arkadaş, bir kerede ben kurtarılmanın mutluluğunu yaşayayım. Bu ne anasını satayım! "

Botları çamurda işini kolaylaştırsa da kucağında ki kız için aynı şeyi söyleyemezdi. Çocuğun kocaman olmuş gözlerine bakarak kafasını 'ne var lan puşt?' dercesine salladı. Ama içinden bir his sadece 'ne var ' kısmını anladığını söylüyordu.

"Asker ağabey, yaşıyorsundur? Hortladın he? Hortlamadın mı? Vallaha öldün sandıydım ben."

Uraz, başını gökyüzüne kaldırıp la havle çekip hızlı hızlı yürümeye başladı.

"Allah'ım valla tövbe, bir daha ki izin günümde bar yerine anneanneme gideceğim. Bak yemin ederim. Hayır valla bu önceki yeminler gibi değil. Allahım harbiden değil."

Uraz, kollarında baygın yatan kızı hafifçe havaya atıp daha iyi kavramak için sıkıca tuttu.

"Hayır arkadaş, minicik de bir şey, neyin ağırlığı bu? Hay sizin yolunuza! Siktiğimin yolu. "

Çamura bata çıka ilerlerken küçük çocuk sürmeli gözlerini Uraz'a dikmişti. Derin bir nefes alıp küçük çocuğa döndü.

"Ne oldu?"

"Ağabey?"

Uraz, durup çocuğa dikkatle baktı. Gözlerinde ki korku dişlerini sıkmasına sebep olmuştu. Mardin'de askerden korkan kaç çocuk vardı böyle?

"Söyle aslanım."

Çocuk yutkunup, askerin kucağındaki kıza gözlerini dikti.

"Ölmüştür?"

Uraz sinirle bir kahkaha attı.

"He aslanım, ölmüştür. Ama birazdan hortlar."

Mardin Dikeni ( Turan 1) ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin