Odasının güneşliklerini ilk kez açtı Arel ve saatin 12.00 civarı olduğunu tam tepedeki İzmir'in parlak güneşinden anladı. Gözlerini kapattı ve güneş ışığının ruhunu aydınlatması için kollarını her iki yanına açarak bekledi. Bu, her ne kadar basit görünse de onun için özel bir andı. Odasına uzun zaman sonra ilk kez ışık giriyordu. İnsanoğlu, en basit şeylere bile sevinebilecek bir kapasitede yaratılmıştı. Dünyada mutlu olmak için bir çok sebep vardı Arel bunların hepsinin farkındaydı fakat, sonunun hüsranla bitmesinden korktuğu için mutlu olmak istemiyordu. Aslı'dan da korkuyordu. Ona bağlanmaktan, sonra onu kaybetmekten çok korkuyordu. Şuan kaybedeceği hiçkimse yoktu. Çünkü kimseyi hayatına sokmuyor, kalbine almıyordu.
Babası içeride, salonda oturuyor, Arel de her zamanki gibi odasında genelde boş zamanlarında yaptığı şeyi yapıyordu; Uyumak. O sırada evin zili çaldı. Babası birkaç saniye Arel'in gelip kapıyı açmasını bekledi ancak saniyeler sonra gelmeyeceğini anlayarak kapıyı açmak üzere ayağı kalkıp ayaklarını sürte sürte, yalpalanarak ilerlerken, alışık olmadığı bir şey olan evinin zilinin çalınmasından yakındı. Bu onun için rahatsız ediciydi.
Tahta kapı homurdanarak açıldı ve ardında o kumral saçlarıyla Aslı belirdi. Arel'in babasıyla ilk kez karşılaşmış olmasının getirdiği stres ve heyecanla konuşmaya başladı.
"Ben Arel'in arkadaşıyım. Onu görmeye gelmiştim! Müsait mi acaba?" Adam kırlaşmış topsakalı ve başının ortasındaki keliyle mafyaları andırsa da, güldüğü anda Şirin Baba'nın o sevimliliğine dönüştü, ancak bu alaycı bir gülümsemeydi.
"Arel'in arkadaşısın demek..." Ciddileşip devam etti. " Benim oğlumun arkadaşı yoktur kızım." Genç kız kötü hissetmeye başlamıştı. Bu alaycı tavır ve kendisine duyulan gereksiz güvensizlik içini karartmıştı. Sabırlı olmaya çalıştı. Gözlerini kapatıp konuştu.
"Hayır efendim, biz gerçekten arkadaşız." Adam umursamaz görünerek kenara çekildi ve Aslı'nın içeri girmesi için yol verdi. Aslı teşekkür ettikten sonra Arel'in odasının hangisi olduğunu sordu. Babası, hemen koridorun sonundaki odayı gösterince Aslı kararlı adımlar atmaya başladı ancak yaklaştıkça stresi arttı, nabzı hızlandı. Bir an çekindi. Sonra Arel'den korkmayarak kapıyı tıklatmayı başardı.
Birkaç saniye bekleyen Aslı ses alamayınca kapıyı yavaşça aralayıp kafasını uzattı ve içeri bakınca kendine sarılmış bir vaziyette uyuyan Arel ile karşılaştı. Yatağının başucuna oturup uykulu yüzünü izledi gencin. Yastığının boş tarafında destek almak için duran elinin üzerinde bir el hissedince duraksadı. Tedirgin gözlerini eline çevirdi ve Arel'in elini tuttuğunu fark etti. Yüzüne baktı. Zavallı oğlan kendini kasıyor, Aslı'nın elini sımsıkı tutuyor, gördüğü kabustan kurtulmaya çalışıyordu.
Uyanmasa da hareketlenmeye başlayan Arel'i fark edince Aslı heyecanlandı. Elini gencin saçları arasına koyup yüzüne eğildi ve uyanmasını söyledi defalarca. Oğlan çırpınıyor, ama gördüğü kabustan kurtulamıyordu. Kabus ise tahmin edildiği gibiydi; Amcasını öldürdüğü o an.
Sonunda Arel gözlerini yerinden çıkacak kadar açarak yerinden sıçradı ve Aslı'yı karşısında bulunca daha çok korkarak köşeye sinip kendine sarıldı. Aslı elini uzatsa da Arel ondan daha çok kaçmaya çalışıyordu. Hala nefes nefeseydi ve kabusun etkisindeydi, uyandığının farkında değildi ve bu onu daha kötü bir hale getiriyordu. Karşısındaki sanki genç kız değil de, kendisini içine çekmeye çalışan bir karanlık gibi davranıyor, uzaklaşamayacağını bildiği halde iyice duvara yapıştırıyordu kendini. Aslı, gencin korktuğunu fark edince geri çekildi. Oturduğu yerden kalkıp elleriyle yüzünü kapattı ve şuanda yaşadığı anın şokunu hafifletmeye çalıştı. Daha önce ne böyle biriyle, ne de böyle bir olayla karşılaşmıştı, haliyle bu da onu şaşırtmıştı. Kendinden korkuyor olmasını anlayamıyordu. Ne yaptığını düşündü. Önce kendini suçladı, daha sonra ona zarar vermediği konusunda kesin bir karara varıp başka olasılıklar aklına getirmeye çalıştı. En iyisi konuşmaktı.
"Arel, ben Aslı. Kendine gel. Kabus gördün ve geçti. Buradasın, buradayım. İyisin." Nefes nefese olan Arel kızı görünce durdu ve masum, korkmuş yüzüne baktı. Gözünün önüne gelen saçını başını sallayarak attıktan sonra sindiği köşeden doğrulup ağır hamlelerle Aslı'ya doğru yaklaştı. İlk kez insan gören bir mağara adamı gibi davranıyordu. Kemikli, soğuk, beyaz elini kızın sıcak, yumuşak, pürüzsüz yüzüne koydu ve elini yanaklarında, gözlerinde, dudaklarında gezdirdi genç kızın ve en son dudaklarında durdu. Aslı heyecandan bayılacak gibiydi ancak şuanda bunu belli ederse Arel'i daha tedirgin hale getireceğinden, bunu gizlemeye çalıştı. Ter damlaları alnından süzülmeye başlamıştı ve kalbi gereğinden hızlı atıyordu. Neden bu kadar heyecanlandığını bilmiyordu. Sebebini anlayamıyordu. Korku? Utanç? Hangisiydi? Karşısındaki genç daha kendi kendini anlayamıyorken, kendisi belli bir karaktere sahip değilken ( Bipolar ) o Arel'i anlamaya çalışıyordu. Bu bir hata mıydı yoksa iyilik mi?
Arel başını öne eğip geri çekildi ve kendini yatağına bıraktı. Aslı derin bir nefes aldı ve rahatladığını, omuzlarından büyük bir yük kalktığını hissetti. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Arel de konuşmuyordu -ki zaten genelde konuşmazdı- . Aslı ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı yine. Birkaç dakika geçtikten sonra konuşma kararı aldı.
"İ-iyi misin?" Sesi titremiş, gözleri dolmuştu. Korkuyu hala atlatamamış olsa da on dakika öncesine kıyasla daha iyi hissediyordu kız. Fakat Arel aynı hisleri paylaşıyor muydu?
Küçük, mavi gözlerini kıza çevirdi ve öylece baktı. Kız bu bakışlardan ürkmeye başlamıştı. Neden konuşmuyor, diye düşündü. Arel'i kimse anlamıyordu, çünkü kendi kendini anlayamayan biriydi o. Sarf ettiği ya da edeceği kelimeler onun için bir önem taşımıyordu. Aslı çıldırmak üzereydi. Arel'in konuşmaması kendisini deli ediyordu. Saçlarını çekiştirmeye başlayarak dudağını ısırdı ve yalvardı.
"Tanrım, lütfen konuş benimle. Hadi ama." Arel dizlerini göğüslerine çekip kollarını bacaklarının önünde bağladı ve başını yana eğip Aslı'nın yüzüne baktı.
"Bu senin için neden bu kadar önemli?" dedi tekdüze bir tonla. Aslı yalvarmış olsa da cevap vereceğini düşünmüyordu. Konuşması onu şaşırtmıştı. Gözleri dolan kız, konuşmaya başlayınca gözyaşları yanaklarından teker teker süzüldü.
"Sen birinin seni anlamasını istiyorsun çünkü." dedi kızarak. Arel'in aklına her gün usanmadan Tanrı'sına yazdığı mektuplar geldi. Her satırda kendisini anlayacak birini istemesi... Ne yazık ki Aslı'dan bu konuda ümidi yoktu. Dünyalarının farklı olduğunu düşünüyordu. Arel kaşlarını kaldırıp tekrar konuştu.
"Neptün nerede biliyor musun?" Kız alakasız olduğunu düşündüğü bu beklenmedik soru karşısında şaşırdı. Gözlerini Arel'in mavi gözlerine dikti ve anlamadığını belli eden bakışlarını attı. Arel alaycı gülümsemesini takınıp başını öne eğdi.
"Dünya'dan tam 4,503,443,661 km uzaklıkta bir gezegen." Ardından tekrar Aslı'ya döndü. " Sen Dünya'sın. Ben ise farklı galaksilerde, senden çok uzakta başka bir gezegenim. Ben kimsesiz Neptün'üm. Ve senin yanında çok fazla insan var, beni anlayamazsın. Dünya'nın suyu var, yerçekimi var, insanları var, orada bir yaşam var, değil mi? Benim içimde yaşam yok Aslı. Ve bu Neptün'ü Dünya'ya ne kadar istesen de yaklaştıramazsın." Bu sözler çok peşin yükümlüydü. Evet, Aslı'nın çok arkadaşı vardı ama sözde arkadaşlardı. Hepsi defalarca onu sırtından bıçaklamış, türlü ihanetler etmişti. Ailesi boşanmamış olsa da her gün kavga ediyordu. Kimsesiz değildi ama çevresindeki kalabalık ona daha çok zarar veriyordu. Arel'in bu sözleri onu sinirlendirmişti.
"Çevrende kimse olmadığı için bir bakıma şanslı olduğunu vurgulamak istiyorum. Evet, evet çevremde çok insan var ama bana ne kadar zarar verdiklerini bilemezsin! Ben de kimsesiz olmayı dilerdim, biliyor musun? Arel, farklı gezenler olsak da aynı galaksideyiz." Hem öfkeden, hem de kırıldığı için gözyaşlarını tutamayan genç kız, birisinin karşısında ağladığı için kendine çok kızsa da bunu durdurmak elinden gelmiyordu. Arel, Aslı'nın elini tuttu ve ağlayan gözlerine baktı.
"Beraber 'kimseler' olalım mı?" Bu kelime bir bakıma saçmaydı çünkü "kimse" kelimesi zaten yalındı, çoğul eki alması da cabası. Aslı gözyaşlarını boştaki eliyle silip Arel'e baktı. Bir süre sadece gözlerinden okudular birbirlerinin hislerini ve sonra tüm kırık parçalarını birleştirircesine sarıldılar birbirlerine.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSELER
Любовные романыHenüz dokuz yaşında annesini travmatik bir şekilde kaybeden Arel Aryan'ın hayatı o gün sarsılmıştı. O olaydan sonra annesi herkesten, her şeyden uzaklaşıp bilinmezliğe gitmişti. Adam enkazın altında kalmış, kurtarılmayı bekliyordu. İnsanlarla konuşa...