10. Bölümün kaldığı yerden...
Yaklaşık iki saattir genç kız Arel'in kollarında uyuyordu. Pek huzurlu bir uykuda olduğu söylenemezdi. Arada sırada göz kapaklarını birbirine bastırıyor, adamın elini sımsıkı kavrıyordu.
Sonunda uyandı. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve birkaç saniyeyi kendine gelmeye ayırdıktan sonra yattığı yerden oturma pozisyonuna geçti.
"Annem." dedi birden. Arel anlamamıştı. Sustu, bir şey demedi ve kızın yeniden konuşmasını bekledi.
"Annemin yanında olmalıyım. Onu da kaybedemem. Buraya gelmemeliydim. Buraya gelmem zamansız ve aptalca oldu. Onun yanında kalmalıydım." Kendi kendine kafasına yumruk atmaya başladı. "Aptalım ben, aptal." Ayağa kalktı ve Arel'in yüzüne bir defa bile bakmadan koşarak evden çıktı. Genç adam neye uğradığına şaşırmıştı. Kırılmalı mıydı? Kırılmanın zamanı değildi. Anlayış göstermesi gerekiyordu. Fakat Arel zaten güçsüz biriydi, tabiki kırılmıştı. "Gerçekten böyle mi düşünüyor? Yanıma gelmesi aptallık mıydı?" diye söylendi kendi kendine.
Birkaç dakikayı düşünceler içinde geçirdikten sonra kendine geldi. Aslı haklıydı. Annesini yalnız bırakmamalıydı. Yanına gelmesi doğru olmamıştı. Şuanda yapabileceği bir şey yoktu. Ondan haber beklemek zorundaydı. Evine gidemezdi, en son gittiğinde annesi Arel'e karşı kaba davranmıştı, bu yüzden de çekiniyordu. Zaten insanlarla konuşmak, dışarıya çıkmak gibi problemleri vardı, bir de üstüne kendisine kaba davranılmasını kaldıramamıştı.
Aslı evinin kapısını tıklattı. Utanıyordu. Annesinin yüzüne bakmaya çekiniyordu. Kapı açıldığında ne yapacağını bilmiyordu. Babasının ölüm haberini alır almaz evden koşarak çıkmış, Arel'in yanına gitmişti. Ölüm haberinin annesini ne hale getirdiğini bile bilmiyordu. Evden kaçtığı o an, sadece karşısında ağlarsa annesinin acısına acı katacağını düşünmüştü. Yanında rahatlıkla ağlayabileceği birine ihtiyaç duymuştu, o da Arel'di.
Kapı açıldı. Yere bakan yüzünü yavaşça kaldırdı ve kirpiklerinin altından annesine baktı korkarak. Orta yaşlı bu kadının yüzü çökmüş, kendisini on yaş yaşlandıracak kadar ağlamıştı. Gözleri şişmiş, altı morarmış, beyazı ise kırmızıya dönmüştü. Kapı açılmadan önce ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmayan Aslı, annesini o halde görünce aklına ilk geleni yaptı, sarıldı.
Boynuna dolanan ince, narin kolları okşamaya başladı annesi. Aslı yüzünü göremese de, omzunda hissettiği ıslaklıkla annesinin omzunda ağladığını anlayabiliyordu. Genç kız düşündü.
Kaç gencin annesi, kızının omzunda ağlayacak kadar acıya kapılmıştı şu zamana kadar?
İçini yoğun bir öfke sardı. Kendi için değil, annesi için kızıyordu Tanrı'ya. Onu bu kadar üzmesine sebep olduğu için kızıyordu. Başkasına bu öfkesini kussa "Tanrı sizi sınıyor" cevabı alırdı, ama Arel sadece susup dinlemişti. Adam farkında olmasa da, Aslı'yı çok iyi anlamıştı, ona çok iyi destek olmuştu, elinden geldiği kadar... Fakat Aslı, annesine yetemediğini düşünüyordu. Hani bilirsiniz ya... Karşınızdaki kişi o kadar üzgündür ki, ne deseniz yetersiz kalacağını hissedersiniz. O yüzden konuşmak istemezsiniz. Bu sefer de vicdan azabı çeker, suçlu hissedersiniz. Aslı'nın durumu da şuan tam olarak öyleydi.
"Geçecek anneciğim, söz geçecek." dedi genç kız annesini sımsıkı sararak. Kadın cevap vermedi, sadece ağladı huzurun omuzlarında.
***
Arel sonraki iki gün Aslı'dan hiç haber alamadı. Evden dışarı çıkmaya korktu, Aslı'nın gelmesini bekledi ama o da gelmedi haliyle.
Genç adam tam kendini uyku moduna almıştı ki, babası içeriden seslendi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSELER
RomanceHenüz dokuz yaşında annesini travmatik bir şekilde kaybeden Arel Aryan'ın hayatı o gün sarsılmıştı. O olaydan sonra annesi herkesten, her şeyden uzaklaşıp bilinmezliğe gitmişti. Adam enkazın altında kalmış, kurtarılmayı bekliyordu. İnsanlarla konuşa...