5

419 25 0
                                    


"Rahat bırak beni!" diye bağırıyordu genç umutsuzca ama Aslı'nın gitmeye niyeti yoktu. Arel bir tür sarsıntı içerisindeydi; Aslı'nın gideceğini düşünüyordu. Bundan adı gibi emindi ve ona bağlandığını fark etmiş olması, kendisini sinirlendiriyordu. Şu zamana kadar okula gitmeyen, gittiği ilkokulda da hiç arkadaş edinmemiş, kimseyle konuşmamış, daha sonraki hayatında da odasındaki duvarlardan ve defterinin saman kağıdı sayfalarından başka hiçbir varlığın yüzüne bakmamış olması, şimdi bir kıza bağlanmışlığını hazmedemiyordu. Bağlanmaması gerektiğini düşünüyordu; hiçbir şeye; hiçbir kimseye. Bu sefer öfkeden ağlıyordu. Gözleri yanıyor, kanşekeri düştüğü için üşüyordu; üstüne üstlük yarıçıplaktı. Aslı bir şeyler söylüyordu fakat duyamıyordu, ne dediğini anlayamıyordu. Kendi duyguları içinde boğulurken başkasını dinleyemiyordu genç adam.

Aslı en sonunda Arel'in yüzünü elleri arasına aldı ve derin bir nefes aldıktan sonra beyazı kırmızıya dönmüş o deniz mavisi gözlerine baktı.

"Senin derdin ne Arel? Neden yanında olmama izin vermiyorsun?" diye bağırdığında Arel irkildi ve Aslı'nın elleri arasından sıyrılmaya çalıştı. Dişlerini sıkıyor, çığlık atarak ağlıyor, deli gibi çırpınıyordu.

"Neden sana iyi gelmeme izin vermiyorsun Arel?" genç kızın bu sorusu gözlerinin dolmasıyla birlikte boğazına bir yumru oturmasına sebep oldu. Arel Aslı'nın yüzüne bakabildi ve bağırdı,

"Çünkü bana iyi gelemezsin!" oysa ki bu yalandı. Hiçkimse onu Aslı kadar iyi hissettirmemişti. Mutluluk hissini Aslı'yla tatmıştı ve ona bağlanırsa kaybettiğinde çok kırılacağını düşündüğünden, bağlanmadan hayatından çıkarmaya çalışıyordu genç kızı fakat atladığı bir ayrıntı vardı ki; Ona çoktan bağlanmıştı. Ve gittiğinde hiç olmadığı kadar üzüleceğinin farkında değildi. Aslı'nın buğulanan bal rengi gözlerine baktı. Korkutucu bir sessizlik oluştu aralarında. Genç kız hayal kırıklığına uğramıştı. Ona iyi geleceğini düşünüyordu fakat Arel tüm hevesini yerle bir etmişti. O, insanların mutluluğuyla mutlu olan biriydi. Genç adamı mutlu ettiğini sanmıştı. Kız, üşüyen elleriyle Arel'in göğsünü yumruklamaya başladı.

"Neden bu kadar zorsun?" Başını öne eğip ağlamaya başladı. "Kalbine girmeme neden izin vermiyorsun?" Adam başını öne eğdi ve dudaklarını birbirine bastırıp dişlerini sıktı. Göğsünün üzerindeki küçük yumruğu eliyle kavradı. Arel'in sıcak vücudu Aslı'yı ısıtmıştı. Arel'in boğazına yine cümleler takıldı. "Sen zaten oradasın" demek istedi, diyemedi. Yüzüne baktı kızın sadece ve bambaşka bir şeyler mırıldandı.

"Ellerin üşümüş." Nefesini kızın eline bıraktı. Kızın soğuktan uyuşmuş eli şefkatli bir nefesle ısındı. Arel kızın yüzüne yaklaştı. Elini yanağına koydu ve kulağına fısıldadı.

"Yanakların da üşümüş."Boynuna, yanaklarına, omuzlarına nefesini bıraktı genç adam. Soğuktan çatlamış kalın dudakları titremeye başladı. Yüzünü genç kızın yüzüyle hizaladı ve gözlerinin içine bakarken bir yandan da baş parmağı ile kızın zarif dudaklarını okşadı. 

"Dudakların..." diye başladı fakat yine getiremedi söylemek istediği cümlenin devamını. "...O da üşümüş." Aslı'nın nabzı hızlanmaya başlamış, vücut ısısı birden yükselmişti. Adrenalin damarlarında pompalanırken, gözlerini Arel'in gözlerinden kaçırdı. Utanç, heyecan, tutku... Şuan hepsini yaşıyordu. Bu sefer ağlama sırası ondaydı. Arel, onlarca kez karşısında ağladığı için genç kız bu adamın karşısında ağlamaktan çekinmiyordu. Arel titreyerek ağlayan kızı kolları arasına aldı ve elini kızın başına koyup saçlarını okşamaya başladı. Aslı'nın burnuna hiç tanıdık olmayan o erkeksi, ter ve baharat karışımı koku doldu.

KİMSELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin