20

416 19 5
                                    

Arel gözlerini açtığında koynunda Aslı'yı buldu. İkisinin de iç çamaşırları hariç üzerlerinde hiçbir şey yoktu. Küçücük kanepeye sarmaş dolaş yatıp uyuyakalmışlardı. Aslı'nın başı genç adamın çıplak göğsündeydi. Arel'in kolu Aslı'nın bedenini sarmış, bacakları birbirine dolanmıştı. Genç kızın saçları arasında parmaklarını gezdirdi ve neredeyse bir avuç saç avucunda kaldı. Gözleri doldu. Git gide gözyaşları artıyor, genç adamın görüşünü bulanıklaştırıyordu. O sırada Aslı uyandı. Gözlerini yeni açmış olan genç kız anında dolu ve kızarmış mavi gözlerle karşılaştı. Arel'in baktığı yöne bakınca adamın elindeki saçlarını gördü. Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu, yeniden genç adama baktı.

"Ben de başta senin gibi tepki veriyordum. İnsan bir süre sonra alışıyor. Alışmak da değil tam... Kabulleniyor diyelim."

Arel başını sağa sola salladı ve gözlerini sımsıkı kapadı.

"Deme öyle." Sesi titremişti. Ağlamamak için kendini o kadar kasıyordu ki; konuşmakta zorlanıyor, boğazındaki yumru onu rahatsız ediyor, gözyaşları yüzünden etrafı net göremiyordu. Aslı elini genç adamın yüzüne koydu. Genç kızın sımsıcak avucundan Arel'in vücuduna adeta elektrik yayıldı. Arel Aslı'nın gözlerine baktı.

"Alışmak zorundasın. Zorundayız. Seni ağlarken görmek beni zaten üzüyorken, bir de benim yüzümden ağlaman daha da canımı yakıyor. Ne olur yapma." dedi Aslı. Arel gözlerini kırpınca gözyaşları usulca yanaklarından süzülmeye başladı ve bir tanesi Aslı'nın elinde kaldı. Aslı baş parmağıyla genç adamın gözyaşlarını sildi. Arel gülümsedi ve yutkundu.

"Tamam, bunlar son gözyaşlarımdı. Söz, bundan sonra ağlamak yok."

"Üzülmek de yok."

Güldü genç adam.

"Yok."

Birkaç dakikalık sükunetin ardından Aslı'nın çatallaşmış yorgun sesi genç adamın kulaklarını doldurdu.

"Acaba..." dedi genç kız. Yüzünü Arel'in omzu ile boynu arasındaki boşluğa gömdü ve derin bir nefes aldı. "Acaba, cennet de senin gibi kokuyor mudur?"

Genç adam tebessüm etti. Kızın gözlerinin içine baktı. "Cenneti bilmem ama bana senin kokun şart."

"Bu konuda endişen olmasın Arel Aryan. İnsan karşısındakinin kokusunu unuturmuş en son. Gözlerimi, nasıl baktığımı unutacaksın. Sesimi unutacaksın. Bedenimi, hareketlerimi, hatta nasıl biri olduğumu bile zamanla unutacaksın ama kokum; kokum bazen burnuna gelecek. Belki benim kokum olduğunu bile hatırlamayacak beynin, fakat hep bilinçaltında olacak."

Arel tavana baktı. Aklına annesi gelmişti. Şöyle bir düşündü ve evet, genç kız gerçekten haklıydı. Annesi olsa bile bakışını, sesini unutmuştu. On bir yıl geçmişti sonuçta. Fakat bazen kokusunu duyabiliyordu. Gözlerini kapattığı zaman, sanki ona sarılıyormuş gibi kokusunu burnunda hissediyordu annesinin. İçinden geçirdiği bu düşünceleri Aslı'ya aktardığında Aslı gülümsedi. Gülümseyince gözleri kısılıyordu ve çevresinde hafif kırışıklar oluşuyordu.

"Unutmak yok, Arel Aryan. Vazgeçmek var, pes etmek var, unutmak yok."

"Ben senden vazgeçmem. Bu yorgun bedenin ve ruhun on dokuz yıllık yaşamı boyunca vazgeçmediği tek şey de sen oldun. Sen varsan, vazgeçmek de yok." Aslı'nın yüzündeki gülümseme silindi. Bencil biri olsaydı belki bu sözlere sevinebilirdi ancak Arel henüz yirmi yaşındaydı ve önünde çok uzun bir yol vardı. Tüm yaşamı boyunca kendisinin yasını tutması, sürekli arkasından üzülüp bir daha asla aşık olmaması onun son isteyeceği şeydi. Aslı, gittikten sonra genç adamın hayatına kaldığı yerden devam edebilmesini istiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi değil elbet, sadece atlatmasını istiyordu. Ölüm, kaldırılması en zor acıydı tabii ancak Arel sevilmeyi de, sevmeyi de hak ediyordu. Fazlasıyla hak ediyordu. Arel Aslı'nın suratının asıldığını fark edince yattığı yerden hafifçe doğruldu ve ona baktı.

KİMSELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin