15

225 7 0
                                    

"Anne?" Arel annesini gördüğüne inanamıyordu. Yıllardır onu görmüyor olmasına rağmen, çocukluğundan kalmış birkaç hatıra parçaları onun annesinin dış görünüşünü hatırlamasını sağlamıştı. Annesi oğlunun yıllardır okşayamadığı başını nazikçe okşadı.

"Bebeğim." Tebessüm etti annesi ve tıpkı kendi gözleri gibi olan mavi gözlere baktı umutla. Arel'in gözleri buğulanmıştı. Konuşması gerekiyordu ancak konuşursa sesinin titreyeceğini biliyordu. Yine de karşısındaki annesiydi, gözyaşlarını saklayacağı son kişiydi.

"Benim hiçbir suçum yoktu anne. Çok korktum. Annesiz büyüyen yavru kediler gibiydim. Herkesten, her şeyden korktum ben anne. Kimseye dokunamadım, kendime de dokundurtamadım. Çünkü bana bu dünyayı tanıtacak, güvendirecek bir annem yoktu yanımda." Sözcükler git gide boğazına bir yumru oturtuyor, ağlamamak için güçlük çekmesini sağlıyordu ve sonunda gözyaşlarına yenik düştü. "Bir daha gitme anne. Ne olur. 19 yaşında olabilirim ama ben hala büyüyemedim. Bıraktığın o 9 yaşındaki çocuktan farkım yok. Bir daha elimi bırakma anne. Ben hala yürüyemiyorum, beni yeniden ayağa kaldır anne." Ağlaması git gide şiddetleniyor, hıçkırıklara, çığlıklara dönüşüyordu. Annesi onu sımsıkı sardı kollarıyla.

"Artık ayrılık yok bir tanem. Tanrı izin verdiği sürece yanında olacağım, söz veriyorum." Fakat tam o sırada annesinin arkasında amcası belirdi. Yerde birbirine sarılmış anne-oğulu gözüne kestirdi adam ve Arel'in annesini ani bir şekilde saçından tutup kendine çekti. Beklemediği bu hareket karşısında ne yapacağını şaşıran anne istemsiz bir çığlık kaçırdı ağzından. Arel korku dolu gözlerle bir amcasına, bir annesine bakıyordu. Annesi saçını amcanın elinden kurtarmaya çalıştı. Çırpındı fakat boşunaydı. Adam anneyi oradan sürükleyerek uzaklaştırmaya başladı. Arel bağırıyordu.

"Anne, gitme! Gitme, ne olur!" Annesi beyaz bir ışıkta yok olunca haykırdı. "Anne!" Beyaz ışığa uzanmaya çalışsa da bir şey onun kıpırdamasını engelliyordu. Titreyerek yere düştü ve doğduğundan bu yana hiç ağlamadığı kadar şiddetle ağlamaya başladı.

***

Babası yatağında gözlerini sımsıkı yummuş, cenin pozisyonunda içi çıkana kadar ağlayan oğlunu görünce telaşa kapıldı. Kötü bir rüya gördüğü belliydi fakat bu kadar ağlayan biri hala uykuda olabilir miydi? Oğlunun yanına gitti ve onu dürtmeye başladı. Sarstı, yüzüne hafif tokatlar attı ancak Arel sanki hiçbirini hissetmiyordu, ayrı bir dünyada gibiydi. Hala ağlıyor, sarsılıyor, çığlıklar atıyordu ve gözleri sımsıkı kapalıydı. Babası ne yapacağını şaşırmıştı. Aslı'nın Arel'e ne kadar iyi geldiğinin az çok o da farkındaydı. Yaklaşık 10 ay öncesine kıyasla Arel'de büyük bir değişim olmuştu ve bu değişim Aslı'yla tanıştıktan sonra başlamıştı. Onun buraya gelmesinin iyi olabileceğini düşündü ancak nasıl ulaşacağını bilmiyordu.

Evin anahtarını eline aldı ve kendini çaresizce dışarı attı adam. Aslı'nın evini bilmiyordu. Soyadını bilmiyordu. Tek bildiği aynı sitede oturduklarıydı ama bu ona ulaşmak için yeterli bir bilgi değildi. Hızlıca evine yakın olan bütün evlerin ziline basmaya karar verdi, belki karşısına Aslı çıkardı. Evden fazla uzaklaşmamalıydı. Şuanda Arel'i o halde yalnız bırakmak bile tehlikeliydi ancak sonucunda Aslı gelecekse buna değerdi.

İlk ziline bastığı evde Aslı yerine yüzüne çarpılan bir kapı ile karşılaştı. İkinci, üçüncü ev derken yaklaşık on beş dakika geçmişti bile ve yaşlı adamın enerjisi de umudu da tükenmeye başlamıştı. Bakabileceği son bir ev vardı. Zilini çaldı.

Karşısına pofuduk terlikleri, gri uzun hırkası ve siyah tişörtü, dağınık topuzuyla ev halindeki Aslı çıktı. Yaşlı adamı gören Aslı şaşırdı, onu beklemiyordu. İçinden "ne alaka" diye geçirdi. Nefes nefese kalmış olan yaşlı adam ellerini dizlerine koymuş vaziyette konuştu.

KİMSELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin