"Uzun zamandır sana yazmıyordum, Tanrım. Açıkçası ben bencil, bir o kadar da çıkarcı bir insanım. Sadece işim düştüğünde sana sığınırım. Kendimi yalnız hissetmiyorum yine de çünkü çoğu iki ayak üstünde yürüyen, kendine insan diyen canlı böyledir. İşi bitince de siktir olup gider. Her ne kadar öfkeli olsam da çok ağır konuşmak istemiyorum. Hala bir açıklama bekliyorum ondan. Hatta açıklama yapmasına bile gerek yok. Geri dönüp hiçbir şey olmamış gibi davransa bile ben yine kollarımı açarım ona. Belki de bu yüzden kaybediyorum. Yirmi yaşındayım, bu yirmi yıllık beden sadece iki kez yenildi hayata. Bir annemi kaybettiğimde, bir de Aslı'yı. İsmini anmak bile o kadar yakıyor ki canımı... Küçükken faydalı olan her yiyeceğin tadının kötü olmasından yakınırdım fakat şuanki durum buna o kadar benziyor ki... Bana faydası olduğunu sandığım kadın beni bir piç gibi bırakıp gidiyor. Hiç bu kadar terk edilmiş hissetmemiştim Tanrım. Ben onu kaybedemem. Kaldıramam. Bu yorgun, annesiz büyümüş beden bir de onu kaybetmeyi kaldıramaz.
Elleri... Tanrım, elleri o kadar huzur vericiydi ki. İnce, uzun parmaklarının avuçiçlerimde küçücük kalışı, viski sarısı gözleriyle gözlerime bakışı... Cümleleri tamamlayamıyorum. Her gece rüyama giriyor. Onunla geçirdiğim bir yılı gözlerimi her kapatışımda yeniden yaşıyorum adeta. Anılarım teker teker gözümün önünden geçiyor. Onu yağmurlu bir sonbahar günü arabanın içinde ilk görüşüm; sırılsıklam, henüz ağlamış aptal bir adam olduğum halde benimle ilgilendiği o an aklımdan çıkmıyor özellikle.
Neden gitti bilmiyorum. Gitti demeye bile dilim zor varıyor. Kabullenmek istemiyorum. Senden onu bana yeniden bağışlamanı dilemeye çekiniyorum, belki ben bir hata yapmışımdır diye... Ama yok! Ne hatam var gerçekten bilmiyorum! Suçu kendimde aramaktan kafayı sıyıracağım. Beni kapının önünde dımdızlak bırakışının üzerinden dört hafta geçmesine rağmen dört kez havale geçirdim, ateşim otuz dokuzları gördü, banyoda uyuyakaldım. Normalde insanlar kendine zarar vermeyi düşünür böyle durumlarda, ancak benim aklıma bile gelmedi. Aklımda sadece o ve anılarımız vardı. Başka hiçbir şey düşünemiyordum. Bu yüzden banyoda uyuyakaldım. Belki saatlerce suyu açık bıraktım. Saate bakmasam da en az bir saat boyunca sadece beyaz duvarla bakıştığımı biliyorum. Bir süre sonra duvarda yüzünü görür gibi oluyorum, inan o bile huzur veriyor Tanrım. Hayali de olsa onu görmek cehenneme dönen içimi birkaç saniyeliğine de olsa çiçek bahçesine çevirebiliyor.
Fakat ben yoruldum."
Adam kalemi elinden bıraktı ve defterini kapattı. Sırtını sandalyeye yasladı ve bedenini serbest bıraktı. Tavana baktı. Gözlerini daha fazla açınca irislerinin yandığını hissetti. Gözyaşı tükenmişti, yağmur bulutlarının terk ettiği o kurak ormanlar gibi uçsuz bucaksızdı mavi gözleri. Düşündü. Şuanda Aslı ne yapıyordu? Aklına hiç geliyor muydu? Vicdanı rahat mıydı?
Bir aydır kimseyle de konuşmuyordu. Eskiden belki bir, belki altı ay odasına çekilse kimsenin ruhu duymazdı ancak şimdi insanlarla biraz da olsa iletişimi olan Arel köşeye çekilince Caner, Ceren ve Zeynep onun yokluğunu hissetmişlerdi. Titreşim sesiyle gözlerini açtı ve yatağının üstünde çalmakta olan telefonu eline aldı. Ceren arıyordu. Başta tereddüt etse de artık yalnız kalamadığını fark etti. Artık insanlara ihtiyaç duyuyordu. İnsanın kendinden başkasına ihtiyaç duyması çok boktandı. Telefonu açtı ve kulağına yasladı, genç kızın sesini duyana kadar sesini çıkarmadı.
"Arel? Orada mısın?" İnce, tedirgin ve sevimli bir ses adını telaffuz etti. Ne konuşacağını bilemedi. Konuşmayı unutmuş gibiydi adeta. Boştaki eliyle yüzünü ovdu ve derin bir nefes aldı. Arel'den cevap gelmeyince Ceren yeniden konuştu.
"Senin için endişeleniyorum... Yani endişeleniyoruz. Birimizin yanına gelmesini ister misin?" Gözleri doldu. Hiçbir söze inanmak istemiyordu. Dipsiz bir kuyunun dibindeyken ona yardım eli uzatan ve onu adeta yeniden yaratan Aslı dahi gitmişti, şimdi bu "seni merak ediyoruz" laflarına nasıl güvenebilirdi ki? Elbet herkes aynı değildi ama kalp de bir taneydi, umut da. Yine de kendisini arayıp soran insanlara karşı kibar olması gerektiğini biliyordu. Duygularını dizginledi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSELER
RomanceHenüz dokuz yaşında annesini travmatik bir şekilde kaybeden Arel Aryan'ın hayatı o gün sarsılmıştı. O olaydan sonra annesi herkesten, her şeyden uzaklaşıp bilinmezliğe gitmişti. Adam enkazın altında kalmış, kurtarılmayı bekliyordu. İnsanlarla konuşa...