PARTİ

115 3 0
                                    

İnsan hatalarından ders çıkarsa da o hataları yapmaktan vazgeçmez. Kalp nereye çekersen oraya gider ya akıl? Karşımdaki görüntü beni masum gösterse de değildim. Aynadaki yansıma ben değildim. Doğum günümün yapılacağı mekanın bir club olmasına rağmen alkol oranı tuhaf bir şekilde düşürülmüştü. Neler olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Görüntüm tamamen yanıltıcıydı. Siyahlarımdan vazgeçmiş, beyaz uzun bir elbise giymiştim. Bu görüntü canımı yakarken nefes almakta zorluk çektiğimi hissettim. Kendimi hızla balkona attığımda ellerimi balkonun korkuluklarına yaslayıp hızlı hızlı nefes almaya başladım. Masanın üstünde gözüme takılan sigara paketine baktım. Azaltmıştım sigarayı. Paketten bir sigara alıp yaktım. Derin bir nefes aldığımda rahatladığımı hissettim. Aşağı baktığımda çimlerin üstünde oturan Çakalı gördüm. Bişeyle uğraşıyordu fakat ben göremiyordum. Morali fazlasıyla bozulmuştu bugün. Ulusun kokusunu, varlığını yakınımda hissetmek gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Herkes Ulusa bakarken Çakal gözlerimin içine bakıyordu. Ulus şakaklarıma bir öpücük kondurup gitmişti. Onunla konuşmak istemiyordum. Çünkü konuşmaya çalışırsam dayanamaz sarılırdım. Artık kendime söz geçiremiyordum. Sürekli onun yanında, kollarında buluyordum kendimi. Buna bir dur demenin zamanı gelmişti.

Merdivenlerden inerken karşımdaki 6 yakışıklıya baktım. Çakal, Jilet, Akrep, Tilki, Tunay ve Serhat abi. Ne kadar şanslıyım dedim içimden. Böyle insanlar yanımda olduğu için şanslıydım. Merdivenlerin sonuna geldiğimde Çakal saçlarımın arasına papatyalardan bir taç bıraktı daha sonra alnımdan öpüp ''İşte şimdi hazırsın. Sarının en güzel tonuna beyaz yakışır. Bu gece yanından ayrılmamam gerek sanırım'' gülümsemesi içimi ısıtmıştı. Çakal ve Tilki aynı anda bana kollarını uzattıklarında ikiside birbirine ölümcül bakışlar attı. Anlaşılan bu gece kavalyem olmak için yine kavga çıkmıştı. İkisinin koluna aynı anda girince ''Kavga etmenize gerek yok. Bu gece 2 yakışıklı kavalyem var'' Çakalın dudakları yukarı kıvrıldı ''Bu herif benimle yarışamaz'' gülmeme engel olamamıştım. Kapıdan çıktığımızda karşımda arabasına yaslanmış bir Ulus çıktı. Kafası yerdeydi bir şey düşünüyordu. Gözleri gözlerimle buluştuğunda bana doğru gelirken aceleyle Çakalın arabasına bindim. Çakalda arabaya bindiğinde sessiz bir yolculuğa başlamıştık. Cehennemin önüne geldiğimizde ben kapıyı açmadan kapımı açan Vedat abiye gülümsedim ''Sen ne çabuk büyüdün böyle'' sıkıca sarıldım ona. Beni süzüp ''Harika görünüyosun'' dedi. ''Teşekkür ederim abicim'' Çakal kolunu uzattığında Vedat abiden ayrılıp Çakalın koluna girdim. Tilki yanıma geldiğinde onunda koluna girip mekana giriş yaptık. Tunayın isteği üzerine mekana giriş yaptığım anda Maddona- Beautiful Killer çalmaya başladı. Moral mi bozmaya çalışıyordu yoksa moral düzeltmeye mi? Mekan beyazlara bürünmüştü. Büyük ihtimalle dün gece babamla anneme yaptığım konuşmayı duymuşlardı ve beyazları kazanmama yardım ediyorlardı. Hediyeleri kabul edip her zamanki yerimize geçtim. Çete davetlilerle ilgilenirken ben beyaz şarabımı olabildiğince yavaş yudumluyordum. Şimdiden sarhoş olmak istemiyordum. Karşıma biri oturduğunda kadehimden kafamı kaldırdım. Bu gece ikinci kez kahverengilere karışıyordum. İkimizde konuşmadık. Ulusun halinden sarhoş olduğu belli oluyordu. Beni kolumdan tutup çıkışa doğru sürüklemeye başladı ''Sen ne yapıyorsun?'' cevap vermiyordu ''Sana diyorum'' Onu ilk defa sarhoş görüyordum. Sarhoş olmasına rağmen yürüyüşünden belli olmuyordu ''Konuşucaz Araf'' kelimeleri seçmeye çalışışından ve ses tonundan sarhoşluk akıyordu. ''Konuşucak birşey yok Ulus'' Beni umursamayıp zorla arabasına bindirdi. Ona karşı koymuyordum. Bu gece yüzleşecektim. ''Sen bir katil değilsin'' ona baktığımda herzamanki gibi parmaklarıyla ritim tutuyordu ''Seninle bunu tartışmıcam'' bir daha konuşmadık. Geldiğimiz yer Demiri tanıdığım uçurumdu ''Sen burayı nerden biliyorsun'' anlamamış gibi baktı ''Bugün buldum burayı daha önce hiç gelmemiştim. Senin için bir özelliğimi var'' cevap vermeden arabadan indim. Kaportaya yaslanıp şehirin ışıklarını izledim. Yanıma geldi ''Hadi bağır, çağır, vur, kır ama gitme.. Olmuyor Araf ben yapamıyorum sensiz. Nefesim olmuşsun, kalp atışlarım olmuşsun. Ölüyorum sensiz'' gözlerim dolmuştu. Damlaları gözlerime hapsetmek için kırpmıyordum gözlerimi. ''Yapamam Ulus sana bu kötülüğü yapamam'' ellerini sinirle saçlarının arasından geçirdi ''Bana en büyük kötülüğü böyle yapıyorsun zaten. Beni sensiz bırakarak'' gözlerime bakmaya çalışıyordu ama ben kaçırıyordum gözlerimi. ''Ben o gece gözlerindeki korkuyu gördüm. Benden korkmuştun. Kendimi kötü hissettim. Git Ulus. Hala şansın var'' arkamı dönüp gidicekken kolumdan tutup kendine çekti. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskı ve alkol kokusuyla Ulusun kokusunun karışımı ondan ayrılmamı engelliyordu. Kollarını belimde hissettiğimde ellerim istemsiz saçlarıyla buluşmuştu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında alnımı alnına yaslayıp ''Senden korkmadım. Birini öldürmeyi kaldıramayacağından korktum. Seni tanıyorum Araf, taş kalpli değilsin. Günlerce bir çocuğu babasız mı bıraktım diye düşünücektin. Kendini yiyip bitiricektin. Ayrıca bende sana masum olduğumu söylemedim. En az senin kadar kötüyüm. Biz birbirimizi tamamlıyoruz'' haklıydı. Babamla çalışan bir adamın temiz kalabilmesi mümkün değildi. ''Seni Seviyorum'' dilim bana ihanet edip bu kelimeleri fısıldamıştı gecenin karanlığında siyahlaşan gözlere. ''Seni Seviyorum'' bu iki kelime ancak bu kadar yakışabilirdi bir ses tonuna. Hayatımın her anında, attığım her adımda bu sesi istiyordum. Kalbimde aklımda ilk defa bir konuda ikilemde kalmıyordu. Ulusun huzurunu ben ömrüm boyunca istiyordum. Biz tüm engelleri aşabildiğimizde güçlüydük. İlk engelde vazgeçmek bize göre değildi. Ne ölümlerden, ne ayrılıklardan, ne acılardan sıyrılıp gelmiştik biz bu yola ve şimdi adım gibi biliyordum. Yine aşacaktık bu engeli. Karşımızda hiçbir duvar duramayacaktı. Ulus en zor duvarları aşıp benimle birlikte buzdan duvarlarımın ardındaydı. Benden farksızdı. İkimizde kaybetmiştik herşeyimizi, kimsesizdik. Gökyüzündeki havai fişeklerin ışıltısı yüzümüze yansıdığında gözlerimi ışıklara çevirdim. Şehirin ışıklarına karışan renkli ışıklar ve gecenin sessizliğini bozan havai fişeklerin sesi huzur veriyordu. Burnumun ucuna düşen yağmur damlasıyla kafamı gökyüzüne kaldırdım. Tek bir yıldız yoktu ve yağmur başlıyordu. Yağmurun hızlanmasıyla ellerimden ayrılan ellerle aynı anda gözlerimi kapattım ve yağmur damlalarının bedenimi esir almasına izin verdim. Gözlerimi açıp Ulusa baktığımda önümde diz çökmüştü. Ellerinin arasındaki kırmızı kutuyu açtığında parlayan yüzüğü görmemle Ulusun gözlerine baktım o da benim gözlerime bakıyordu. Yağmurdan saçları dağılmıştı. Söze başladı ''Hayatımın her anında, yanımda yanı başımda olmaya. Kalbimin ritmini her sabah değiştirmeye. Evimde varlığını, kokunu hissetmeye, parfümümün parfümüne, ellerimin ellerine, saçlarımın saçlarına, bedeninin bedenime karışmasına. Benimle sonsuzluğa varmısın? Bu deli adamı yaşlanıp, huysuz bir adam olduğunda da sevmeye var mısın? Benimle evlenir misin Aksoy?'' Şaşkınlığım ağır basıyordu şu an. Ulus un cevap bekleyen gözlerine bakıyordum öylece. Toprak kokusunun kapatamadığı Ulusun kokusu ciğerlerimi doldurmaktaydı. Bu durumdan şikayetçi değildim. Kalbim Evet diye çığlık çığlığa bağırıyordu. Aklım bu sefer sessizdi. Tek kelime edemiyordu. Peki ya dilim? ''Seninle herşeye varım. Ulus Yaprak. Ölüme de sonsuz aşka da'' bunu söyleyen dilimdi. Kalbimle aynı fikirdeydi ''Evet, sonsuza dek evet'' Ulusun gülümsemesi herşeye değerdi. Bana sarıldığında canı cehenneme bu şehirin dedim kendime. Bu adam huzurdu ve ben sonunda huzuru yakalamıştım. Bu huzuru bir daha bırakmayacaktım..




Kural 1: Aşık OlmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin