Öyle bir acı çekmeye başlıyorsun ki, bir bir iç organlarının jiletlendiğini hissediyorsun. Bu acı seni düşündürüyor. Acaba ölsem kurtulur muyum? Ama ölmüyorsun. Yaşamak her gün ciğerlerini kanatıyor. Her şey daha bir saçma geliyor. Bu yemekler, bu yastıklar niye var? Nedir bu insanların yaşama telaşı? Anlam veremiyorsun hiçbirşeye. Çaresizliği tüm hücrelerinde, bedeninin her miliminde yaşıyorsun. Bu duygu seni öldürmüyor. Sen, herşeye rağmen yaşamaya devam ediyorsun..
Namludan çıkan kurşunun acısını hissediyordum fakat o kurşun bedenimi değil ruhumu delip geçmişti. Belki bedenime isabet etmemişti o kurşun ama ruhuma isabet etmişti. Gözlerimi açıp karnıma baktım kırmızı sıvıyı görmemek mutlu etmişti. Kafamı kaldırdığımda adamların olmadığını ve yaşlı adamın sol göğsünden çıkıp beyaz gömleğini kırmızıya boyayan kanı gördüm. Vurulan ben değil Ali Yaprak'tı. Arkasında elinde ki silahla Ezel'i görmek canımı yakmıştı. Yere yığılan yaşlı adam gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı. Hareket edemiyordum. Kardeşim elinde ki silahı bırakıp yanıma geldi ''Abla, kolun.'' gülümseyip yüzünü ellerimin arasına aldım ''Birşey yok birtanem'' bana sıkı sıkı sarıldı ''Size birşey olacak sandım'' gülümsedim ''İyiyiz biz, sen adamları nasıl hallettin'' o an içeri giren Ulus, sorumun cevabı olmuştu. Beni iyi görünce omuzlarından kalkan yükü hissetmiştim. Yerde yatan amcasına gözü takıldı ama umursamadan gelip beni kollarının arasına aldı ''Bundan sonra seni yalnız bırakmıcam'' boynuna bıraktığım küçük öpücükle, omzumda bir sıcaklık hissettim. Ondan ayrılıp gözlerine baktığımda ağladığını gördüm. Kusursuz kahverengilerle kaplı şehrimi sel esir almıştı. En acısı da buydu. Onu öyle görmeye dayanamıyordum. ''Biz iyiyiz Ulus'' iyi miydik sahiden?
İçimde kötü bir his vardı ve nefes almamı engelliyordu. Oturduğum yerden kalkıp pencereye ilerledim. Koca şehiri yine soğuk ele geçirmişti. Ulus saatlerdir ortada yoktu. Bende çeteyle birlikte eski evimdeydim. Bir şeyler ters gidiyordu, hissediyordum. Karnımda bir hareketlilik hissettiğimde elimi karnıma koydum. Minik meleklerim ilk tekmelerini atmışlardı. Ulus'un evde olmasını umarak ceketimi alıp çıktım. Onların tekmelerini o kadar büyük bir heyecanla beklemişti ki.. O da hissetmeliydi bunu. Hızlı adımlarla eve yürürken kalbimde hissettiğim sızıyla durdum. Birşeyler oluyordu. Kalbimde ki acıyı harekete geçirecek birşeyler. Canımı yakacak birşeyler oluyordu ve ben eve yaklaştıkça kalbimde ki sızı büyümekteydi. Cesaretim var mıydı bir acıya daha? Evin kapısına geldiğimde titriyordum. Soğuktan değildi bu. Korkudandı. İlk defa korkudan titriyordum. Yıkılmaz bedenim, güçsüzleşiyordu. Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtığımda, karşımda ki görüntü omuzlarımda ki yükü çoğaltmıştı. İnsanın içi acır mıydı hiç. Acıyordu işte. Kalbim mutluluktan hızlı atarken, acıdan durması normal miydi. Bu his, bir gökdelenin tepesinden yere çakılmak gibiydi. Düşmüceğimi düşünürken çakılmıştım yere. Sondaydım işte. Dibi görmüştüm bu sefer.
Güven... Herkesi sevebilir, değer verebilirsin fakat güvenemezsin. Birine güvenmek rus ruleti oynamaya benzer. Her seferinde tetiği kendin çekersin ama kurşunun namludan çıkıp çıkmayacağını bilemezsin..Ulus'a güvenerek kendimi bir rus ruletinin içinde bulmuştum. Silahı kafama dayayıp her defasında tetiği çekmiştim ama o kadar emindim ki kurşunun beynimi dağıtmıcağından, kurşunun namluda yerini aldığını hissettiğimde kanım vücudumdan çekilmişti. Namlunun ucunda ki sadece benim hayatım değildi. Namlunun ucunda ki çocuklarımın da hayatıydı. Bu çocuklar benim olduğu kadar, katilimde çocuklarıydı. Ben katilime aşık olmuştum en başında. Hatta katilime hayatımı vaadetmiştim. Bilemezdim ki büyük aşkımın bir ihanetle son bulacağını ve karnımda bu aşkın büyüyen iki küçük simgesi vardı. Hayatım boyunca katilimden küçük iki iz kalacaktı yanımda. İhanetin soğukluğuna teslim etmiştim ruhumu. Ulus'un başka bir kadını öptüğünü görmek.. Kalbimi göğüs kafesimden sökmeye benziyordu. Varlığımdan habersiz öpüyordu kadını aşık olduğum adam. Ağlamıyordum. Sadece bakıyordum. Acaba beni öperken de dışardan bu kadar huzurlu görünüyormuydu. Kadının elleri Ulus'un saçlarında dolaşmaya başladığında irkildim. Daha birkaç saat önce siyah saç tutamlarının arasında ki benim ellerimdi. Habersiz çıkmak istedim evden fakat çok geçti. Kadın farketmişti beni ve geri çekilmişti. Ulus beni bizim evimizde aldatmıştı. Kahverengiler mavilerimle buluştuğunda gülümsedim. Gözlerim bu sefer nefret etmişti aşık olduğu kahverengilerden. Gözlerim gözlerinden ne kadar ayrılmak istese de dudaklarıma yerleştirdiğim gülümsememle gözlerine bakmaya devam ettim. Ulus bir iki adım attı bana doğru, hareket etmedim ''Araf açıklayabilirim'' güldüm. Açıklayamayacağını biliyordum ''Açıkla'' yapmak istediğimi yaparak gözlerini kaçırdı ve yere bakmaya başladı ''Bende öyle tahmin etmiştim. Aylar önce sana yaprak olduğunu söylemiştim ya, yaprak bile olamazmışsın. En azından yaprağın her zaman bir gururu vardır, yerden yüksektedir. Sen en diptesin. Seni göklere çıkaran benmişim. Yere çakıldığımı düşünen bendim fakat anladım ki çakılan sensin. Tekrar diptesin, tebrik ederim'' aynı gülümsemeyle evden çıkıp kapıdaki arabama bindim. Arkamdan koşmuştu Ulus ama yetişememişti. Bebeklerim hissetmiş gibi tekmeliyorlardı karnımı. Onlarda hissetmişti ihaneti.Minicik kalpleri acımı paylaşıyordu. Sanırım gözümden tek damla yaş düşmemesinin nedeni onlardı. Onlar olmasa ölecekmiş gibi hissediyordum. Yeni bir hayata başlamak için geç değildi. 3 kişilik bir hayat bize yeterdi..
Hava alanında çeteyle vedalaşıyordum. Tilki bir kez daha sarıldı ''Bak dikkat et. Sıkı giyin, hasta olma. Bizde 1 aya kalmaz gelicez'' gülümsedim ''Tamam merak etmeyin. Buralar size emanet'' Aslı sarılıp ağlamaya başladı ''Boşanma dilekçesini verdin mi'' hıçkırıklarının arasında sormuştu sorusunu ''Hallettim. Avukat halledicek. Burda olmama gerek olmadığını söyledi'' benden ayrılıp kafasını salladı ''Dikkat edin olur mu?'' tekrar sarıldım ''Sizde'' Ezel sarılıp fısıldadı '' En geç 2 haftaya ordayım. Sizi seviyorum bunu unutma'' küçük kardeşimin kokusunu içime çektim ''Bizde seni seviyoruz'' çeteyle tek tek vedalaşıp yürümeye başladım. Arkamdan duyduğum tanıdık ses, olduğum yere çakılmama neden oldu. Ulustu bu.. Arkama baktığımda Ulus'u gördüm. Geri dönüp ona yaklaştım ve elini tuttum. Yüzüne bakıp gülümsedim. Avucumda ki yüzüğü Ulus'un eline bırakıp kulağına fısıldadım ''Uçurumun dibinde olsam ve tek tutunucak dalım sen olsan. Tutunmam sana. Yoluma çıkma. Bu sefer kasırgamda savurmakla kalmam, parçalarım. Soyadından dolayı sana Yaprak dicem sakın kendini yaprak sanma. Hoşçakal Yaprak..''
Amerika.. Başladığım yerdeydim işte. Yere çakılmıştım, dipteydim ama bunun iyi yanı da vardı. Artık düşecek yerim yoktu. Evimdeydim. Ait olduğum yerdeydim. Canım yanıyordu belki ama acı beni güçlendiriyordu. Artık farklı yollardaydık. Ulus kalbimi paramparça, beni de yerle bir etmişti ama çocuklarımın hala bir şansı vardı. Onlar büyüyecek ve hayatlarında ki en büyük sorunlar düşük notları olacaktı. Tekrar Aksoy'dum. Resmi olarak olmasa da, öyle hissediyordum. Özgür gibiydim. Tekrar göklerdeydim. Artık karşımda ki insanların şansı yoktu. Çünkü ben bu sefer İstanbul'a Araf'la birlikte Kurşun'u da gömmüştüm. Semum vardı artık. Acımasız, hislerini belli etmeyen biriydim. Gücüm benim yaşam garantimdi. Hayatımı garantilemiş, canımı yakanın canını almaya yemin etmiştim. Kurallar yoktu. Kuralsızlık vardı. Kendi kurallarımı kendim koysam bile o kuralları çiğnemekten çekinmeyecektim. Acı çeken değil, acı veren olacaktım. Çıktığım yol engebeli ve tehlikeliydi. Dönüşü olmayan bir yoldaydım. Kendi karanlığımda boğulacak ama hiçbir zaman bu karanlığa çocuklarımı çekmeyecektim. Acının bu sefer tarifi vardı. Birinin beynimi tırnaklarıyla parçalaması gibiydi. Ya da uçsuz bucaksız bir okyanusta tek başına boğulmak gibi. Ateşlerde yanmak gibi.. Bedenim alev alıyordu. Çırpınıyor, çığlık atıyordum fakat çığlıklarımı da sadece ben duyuyordum. Kendimle iç savaştaydım. Aklımda yapılan muhakemenin sonuçları açıklanmıştı. İstanbul Kurşun'a mezar olmuştu. Acılarıma, kayıplarıma o koca şehir tanık olmuştu. Bu sefer ihanetin en büyük tanığı da o şehirdi. Yıkılmıştı sanki ihaneti gördüğümde o gece şehir. Koca bir şehir, harabeydi artık. Şehrin insanları ihanetin enkazı altında kalmıştı. Ne büyükmüş ihanetin gücü. Enkazın altında kalmayan bir tek bendim. Çünkü şehiri vuran kasırga bendim.
Kapının sesiyle gözlerimi açtım. Ne zaman uyumuştum? Ayağa kalkıp uykulu halime aldırmadan kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda gördüğüm tanıdık yüzle şaşkınlığımı gizleyemedim. ''Evinde bana ayıracak küçük bir odan vardır umarım'' gülümsedim ''Kanepeye kıvrılırsın artık'' gözlerini gözlerime kenetledi ''Kapıda bile yatarım. Yeter ki yanında olmama izin ver'' Berkti gelen. En çok ona ihtiyacım vardı sanırım. Varlığı iyi geliyordu bu adamın ''Yanımda olmanı isteyen bendim. Şimdi yardım elini geri çeviremiyeceğim. Geç hadi içeri'' gülümseyip elindeki bavuluyla içeri geçti ''Evin güzelmiş'' kahkaha attım ''Evimiz Berk.. Artık evimiz''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kural 1: Aşık Olma
Teen FictionBazen aşkı sevdiğin bir şarkının nakaratında, bir şiirin dizelerinde yada bir çiçeğin kokusunda bulabilirsin. En zoru bir kadının bir adamda aşkı bulmasıdır. Bu adam doğru adam değilse seni kırabilir, yaralayabilir ve öldürebilir. Fakat doğru adam i...