Yeniden.

92 3 0
                                    

Acı ruhu sardığında kaçacak yer,bir sığınak aramaya başlarsın. Öyle bir duruma gelirsin ki her limanı güvenli sanırsın. O limanda başka bir gemi gördüğünde ise en büyük yıkımı yaşarsın. İşte o an gerçekler tokat gibi iner yüzüne. O liman hiç güvenli olmamıştır senin için. Aslında o liman başından beri senin acının kaynağıdır. Benim limanım Ulus'tu fakat bende bir başkasının limanıydım. Berkin.

Sevmediğim güneş ışıkları gözlerime dolduğunda uykumdan ayrıldım. Belimde hissettiğim kollar gitmemden korkarcasına sıkıyordu. Kollarindan çıkmak için uğraşmak yerine ona daha çok sokuldum. Bu liman benimdi. Bana aitti. Bu koku, bu gülüş, bu ses tonu, bu adam benimdi. Kokusunda bile huzur barındıran bu adam, çocuklarımın babasıydı. Birkaç ay öncesine kadar en büyük hatam olarak gördüğüm bu adamın kollarındaydım. Bir yönden pişmandım. Eğer hiç dönmeseydik şuan Berk ve çocukların kahkahalarıyla uyanacaktım yada uyandığımda bana kahvaltı hazırladıklarını görecektim. Herşeye rağmen mutluydum ama buruk bir mutluluktu bu. Varlığı iyi gelen adamın yokluğu zor geliyordu. Çocuklar olmasa belki de daha kötü olacak, yıkılıcaktım. Kapının açılmasıyla düşüncelerden ayrıldım. Saat daha çok erkendi ve kapıda uykulu Dora ve Bora duruyordu. Yavaş ve uykulu adımlarla, bora benim yanıma, Dora ise Ulusun yanına uzandı. Belimi istila etmiş olan kollar benden ayrılıp, minik bir bedeni kollarına aldığında gülümsedim. Ulusla Dora'nın arasında ki bağ koparılamaz derecedeydi. Dora'nın babasına bakışları bana çocukluğumu ve babama hayranlığımı hatırlatıyordu. Çete, Dora'nın benim küçüklüğüme benzediğini söylüyordu. Sanırım haklılardı. Dora annesinin kızıydı. Kızlar annelerinin kaderini yaşar derler. Umarım kızım benim kaderimi yaşamaz.

Hayat herşeye rağmen devam ediyor. Hayat herşeye rağmen devam ediyor. Hayat herşeye rağmen devam ediyor. Bu cümleyi kendime defalarca söylüyor, kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Hayat herşeye rağmen devam ediyordu ama eksikleriyle ve fazlalarıyla. Bizim eksiklerimiz çoktu. Gelenlerle kapatamıyorduk gidenlerin boşluklarını. Hayat kaldığı yerden devam ediyordu fakat açılan yaralar olduğu yerdeydi. Kapanmıyor, iyileşmiyordu. İnsanlar acımasızdı. Yaram ne zaman kabuk bağlasa, tekrar kanatmaktan çekinmiyorlardı. Hayat ise insanlardan daha acımasızdı. Gidenlere rağmen yolundan sapmıyordu. Ölenle ölünmüyordu ama kalanlarla da yaşanmıyordu. Tunay'ın deyişiyle 'Bizim hayatımızda ölenler ölü olarak kalmıyor geri dönüyordu' kimbilir birgün benim içinde diyeceklerdi bunu ama ölmeyi istemiyordum. Herşeyden önce, bana muhtaç olan canımdan can olan 2 varlık vardı. Onların yanında olmam gerekiyordu. Ve ben onlar için, sadece onlar için yaşayacaktım.

Minik kıkırtılar ve yanaklarıma bırakılan öpücüklerle uykumdan sıyrıldım. Ne ara tekrar uyudum bilmiyorum ama son hatırladığım uyuyan oğluma bakarak düşüncelere daldığımdı. Dudaklarıma bırakılan öpücükle gözlerimi açtım. Karşımda gülümseyen mucizelere hayran hayran baktım. Onlar benim için yaşadığım acıların mükaafatıydı. Bir an olsun pişman olmamıştım, onları dünyaya getirdiğim için ve diğer mucizem ise Ulus'tu. Her ayrılık sonunda kollarında soluklandığım adam.. Nasılda güzel bakıyordu oysa. Yeni uyandığı kısık gözlerinden ve dağınık saçlarından belli oluyordu. Kısık gözleri eşsiz kahverengilerinde kaybolmama engel değildi. Onu karanlık yanıyla tanımamıştım belki ama en az benim kadar karanlık bir adamdı. Görünüşü de öyleydi. Herkese karşı sert yüz hatları bir tek bize karşı yumuşuyordu. Düz bir çizgi halinde olan dudaklarını gülümsemeyle süslüyordu. Çatık kaşları gülerken havaya kalkıyor, onun yakışıklılığına ortak oluyordu. Acaba bu kadar yakışıklı olmasa da sever miydim onu? Severdim. Dünyanın en çirkin adamı da olsa ben yine onu severdim. Çünkü kalbi kendinden daha güzeldi. Ben onlara hayranlıkla bakarken, çocuklar kollarıma atlamış bana sarılıyordu. Ulus ise yatakta oturur pozisyonda bana gülümseyerek bakıyordu. Acaba o da benim hissettiğim duyguları hissediyor muydu? Dün gece aklıma geldiğinde gülümsedim. Unutmuştum. Tekrar Araf Yaprak olmuştum ben dün gece. Çocuklarında soyadları değişmişti. Küçük oldukları için bu ayrıntı onların dikkatini çekmiyordu fakat onların sadece soyadları değişmemişti. Onların geleceği değişmişti. Benim soyadımın onlara vaadettiği gelecek, bela kokuyordu ama Yaprak soyadının onlara getirdiği ise bembeyaz bir sayfaydı. O sayfaya yazacakları aşkları, kavgaları, mutlulukları, mutsuzlukları, kısacası acısıyla tatlısıyla normal bir hayatları olacaktı. Sonunda bakışmamızı kesen çocuklarımızın bakışları oldu. Kıskançlık dolu minik gözler kahkaha atmama neden oldu. Dora'nın sorusu kahkahamı yarıda kesti. Gözlerim kızıma kaydığında onun da gözleri dolmuştu ''Anne Berk ne zaman gelicek?'' Gelmeyecek kızım. O hiç bir zaman gelmeyecek ama sizi hep sevicek. Dilime dolanan kelimeler, dışarı çıkmıyordu bir türlü. Tek bildiğim onun bizi çok sevdiğiydi ''Bilmiyorum meleğim ama eminim ki o da sizi özledi''  minik dudakları bir gülümsemeyle süslenip iki yanağında ki belirgin gamzeleri ortaya çıktığında, gamzelerinin üstüne küçük öpücükler kondurdum. Bora ise babası gibi kaşlarını çatmış birşeyler düşünüyordu. Minik oğlumun kafasını kurcalayan şeyler vardı. Oğlumu kollarımın arasına aldığım da Ulus'a benzeyen kahverengi gözleriyle baktı bana. Babasına baktığında Ulus'un onayıyla bana tekrar döndü ''Annecim bugün bizim sana bir sürprizimiz var'' Bora'nın sözlerinden sonra koşarak odadan çıkan çocuklarla Ulus'a meraklı gözlerle baktım. Dolapta asılı olan beyaz elbiseyi gösterdiğinde elbiseye yaklaşıp ellerimi üzerinde gezdirdim. Beyaz uzun elbise çok güzeldi. Tişörtümün açık bıraktığı yerden omzuma bırakılan küçük öpücük ve ardından kulağıma değen yakıcı nefesin sahibi, muhteşem sesiyle fısıldadı ''Eminim ki melekleri kıskandıracak, papatyaları utandıracak kadar güzel olacaksın''

Üzerimdeki beyaz elbiseye, hafif dalgalı sarı saçlarım ayrı bir hava katıyordu. Elimi kalbime koydum. Kalbimde nedenini çözemediğim bir sızı vardı. Neydi bu sızının nedeni? Kötü bir olayın habercisiydi belkide. Hayır henüz değil. Bir kötü olayı daha kaldıramazdım. Kapı açıldığında benim gibi beyazlar içindeki kızımla karşılaştım ''Hadi anne. Bora ve babam bizi bekliyor'' elimden tutup merdivenlere doğru çekti beni. Merdivenlerden inerken gözüme çarpan, Ezel ve Eda'nın el ele olmasıydı. Yakışıyorlardı. Hemde çok. Ulus ise onlara her seferinde çatık kaşlarla bakıyordu. Onlar yetişkin insanlardı ve doğru kararı verebilecek yaştaydılar. Daha sonra görüş alanıma giren 2 yakışıklıyla gülümsemem yüzüme yayıldı. Merdivenlerin sonunda siyah takımıyla bizi bekleyen iki yakışıklı, kalbimin hızlanmasına sebep oluyordu. Ulus'un ve Bora'nın yanına geldiğimizde, ellerimin arasından minik bir el kaydı fakat boşluk uzun sürmedi. Küçük elin yerini kocaman iri parmaklar aldı ''Çok güzelsin'' Ulus'un sesi bile huzur vermiyordu. İçimde ki sıkıntı büyüyordu. 

***

Yaz ayının verdiği güzellikler göz önündeydi. Yemyeşil ağaçların arkasına saklanmış olan güneşin sıcaklığı tenime değdikçe mutlu oluyordum. Ağaçların arasında koşan çocuklar yorulup yanımıza oturduğunda derin derin nefes alıyorlardı. Onları kısıtlamıyordum. Çocukluklarını istedikleri gibi yaşayabilmelilerdi. Dudaklarıma bırakılan öpücükle gözlerimi Ulus'a çevirdim '' Belki çocuklarımın büyüdüğünü göremedim. Onlardan uzaktaydım ama sizi hep sevdim. Şu kalbim sizi sevmekten bir an olsun vazgeçmedi. Vazgeçemezdi. Nefesimsiniz siz benim. İyi ki varsınız'' ağaçların üstünde ki kuşlar kulak tırmalayıcı bir sesle kaçmaya başladılar. Silah sesiydi bu. Ulustan ayrılıp çocukları arkama aldım. O ise elinde silahla önümüze geçmiş etrafa bakıyordu. Gördüğüm siyah giyinimli adamlarla fısıldadım ''Ulus..'' O ise hiçbir duyguyu barındırmayan bir sesle konuştu ''Çocukları arabaya götür'' Çocuklara döndüm ''Korkmayın. Sadece oyun oynuyoruz. Bu oyunda sizin göreviniz ise saklanmak. Şimdi beraber arabaya koşucaz tamam mı. Elimi sakın bırakmayın ve koşabildiğiniz kadar hızlı koşun'' heyecanlı gözlerle kafalarını salladıklarında ellerinden tuttum ve çıplak ayaklarımın verdiği rahatlıkla toprak zeminde koşmaya başladık. Arabaya ulaştığımızda hızla arka tarafın kapısını açıp çocukların arabaya binmesine yardım ettim. Saçlarının arasına birer öpücük kondurdum ''Beni dinleyin. Eğilin ve kapıyı kilitleyin. Ne olursa olsun yerinizden kalkmayın. Kapıları ve camları açmayın. Sizi  seviyorum'' Arka kapıyı kapatıp sürücü tarafından silahı aldım ve kapıyı kapattım. Kapıların kilitlenme sesiyle Ulus'a doğru koşmaya başladım. Ulus'la bir adamın karşı karşıya olduğunu gördüğümde silahı doğrulttum. Ulus'a yaklaşıp tam yanında durdum ve diğer adamlara silahımı doğrulttum. Ulus elindeki silahı atıp önündeki adamın kolunu büktükten sonra adam silahı düşürmüştü. Sadece 3 kişilerdi. Baş edebilirdik. Diğer adamlardan biri üzerime geldiğinde silah olmayan elimle adamın yüzüne yumruğumu geçirdim. Yumruğu beklemiyor olacakki sendeledi. Afallamasından yararlanarak , adamın yere düşmesini sağladım. Ulus ise diğer adamla ilgileniyordu. Adam bayılana kadar tekmelerimi geçirdim. O an bir çok silah sesi duyuldu. Seslerden anlaşılan çete haber almış ve gelmişti fakat nerden geldiği belli olmayan bir kurşun sırtımda yerini almıştı. Karşımda ki kahverengi gözlerin bunu farketmediği belliydi. Koşar adımlarla gelip beni kollarının arasına aldı. Yavaş yavaş vücudumu saran acı, belime dolanan ve burnuma dolan kokuyla yarım kaldı.Onun kokusu acıma merhem oluyordu. Hissedemiyordum. Onun yanında hissettiğim tek şey, onun kokusu oluyordu ''Şükürler olsun iyisin'' iyi miydim? Çocuklarımı, ailemi, aşkımı terkediyordum. Bu sefer sondu hissediyordum. Ulus'un eli yarama değdiğinde, elinde hissettiği sıcak sıvıyla benden ayrıldı. Dolu gözlerle bana bakan sevgilime gülümsedim. Ayakta duracak gücüm yoktu artık. Vurulduğum için değildi bu. Yorulmuştum kaybetmekten. Gidiyordum işte. Arkamda bıraktıklarımla gidiyordum. Peki.. Cehennem beni kabul edecek kadar kötülerle dolu muydu?

Eveeet.. Finale yaklaşıyoruz. Aslında karakterlere alıştım. Zor geliyor şimdi final yapmak ama tadında bırakmak lazım :) Önce ki notta da dediğim gibi, yazmayı ve okumayı seviyorum ve yazmaya devam edeceğim. Yeni bir hikayeyle de olsa Kural 1 her zaman benim için ayrı olacak. Çünkü ilk deneyimimdi. Eğer hatalarım olduysa affola. Amatörce yazıyorum sonuçta. Sizi seviyorum..





Kural 1: Aşık OlmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin