Ne giden geliyor geri, ne de ölen diriliyor. Ölüm, insanın yok olması değildir. Başka bir hayata geçiştir terkediliştir. Terkedilmiştim ve bunun sorumlusu sadece bendim. Tutulmayan sözler için onu suçlayamazdım. O bizim için herşeyi göze almıştı. Sevdiği kadın, başka bir adamın yokluğuna ağlarken bile kollarının arasına almaktan kaçmamıştı o. Ben, Ulus'un yokluğuna ağlarken Berk'in kollarında, acı çekmişti. Ve bu acıyı bana yansıtmamak için hep gülümsemişti. Hayatını mahfeden adamın çocuklarına kol kanat germekten çekinmemişti. Kendi çocukları gibi sevmişti. İstanbul yağmurluydu yine. İnsanlar meteoroloji desin buna. Ben İstanbul, Berk'in gidişine ağlıyor diyorum.
Gün gelir, yaşadığın ev, bu şehir dört duvar olur sadece. Bu şehir, ne ayrılıklar, ne ölümler, ne acılar görmüştür oysa. Bir annenin feryadı, bir sevgilinin çığlıkları vardır sokaklarda. Duyamaz kimse. Ben bu gece en büyük çığlığımı haykırmıştım sokaklara. Dostuma ağlamıştım bu sefer. Ben bağırmıştım, kimse duymamıştı.
Sabah saatlerinde eve geldiğimizde, kapının önünde ki çeteyle karşılaştım. Hepsinin ağlamaktan şişmişti gözleri. Acıları büyüktü, şaşkınlıkları da. Babam dönmüştü fakat hesap dahi soracak gücüm yoktu. Tunay beni kollarının arasına aldığında titrek sesiyle konuşmaya başladı ''Ne denir bilmiyorum. Berk, hepimize iyi gelmişti ama sen onunla iyileşmiştin. O adam sana yabancıydı ama senin yaralarını sarmıştı. Çok üzgünüm Araf'' ondan ayrıldım ve kimsenin yüzüne bakmadan kapıya ulaştım. Kapının pervazına elimi koyup düşündüm. Daha dün buraya omzunu dayayıp,çocukları izlemişti. Dönmemeliydik. İstanbula adımımızı attığımızdan beri, Berk'in yüzünde ki gülümsemeden mahrum kalmıştım. Ve daha bir gün geçmeden, onun o güçlü bedeni bir hastanenin lanet morgundaydı. Gözyaşlarımı sildim, çocuklara güçlü görünmeliydim. Yüzüme yerleştirdiğim sahte gülüşle eve girdim. Kollarımın arasına atlayan oğlumla gülümsemem yayıldı yüzüme ''Günaydın annecim'' minik yanaklarını öptüm. Kızım yanaklarıma bıraktığı öpücüklerle gülümsedi ''Annecim Berk nerde'' gözlerime hücum eden yaşlarla gülümsemek zordu ama başarmalıydım. Çocuklarımın elinden tutup koltuklara doğru çektim. Ulus hemen yanımıza gelip ikisinide kucağına aldı ve koltuğa oturdu. Çocuklarımın minik ellerini ellerimin arasına alıp, cesaret istercesine Ulus'a baktım. Nasıl açıklayacaktım onlara Berk'in bir daha dönemeyeceğini? Derin bir nefes aldım ''Bakın çocuklar. Berk, gitmek zorundaydı. Çok üzgünüm. Biliyorum sizde üzgünsünüz. Kızmayın ona, gitmeyi hiç istemedi. Sizi çok sevdiğini söyledi ve hep seviceğini'' ağlamak üzere olan kızım ''Bize veda etmeden mi gitti '' dedi masum sesiyle. Gözyaşları yanaklarını ıslatırken, ne diyeceğimi bilemedim. Bora ise kollarını boynuma doladı sıkı sıkı sarıldı. Sonra benden ayrılıp Dora ya baktı ''Ağlama Dora. Berk dönücek merak etme'' ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Sahte bir gülümsemeyle, çocukların saçlarının arasına öpücükler bırakıp odama çıktım. Odamın kapısını kapatıp ağlamaya başladım. Nasıl da güzel başlamıştık herşeye. Çocuklar diş çıkarırken, yanlarından ayrılmayışı. İlk bisiklet sürmeyi öğretişi, düştüklerindeyse kendi canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturması.. Herşeyiyle o bir babaydı. Biyolojik olarak olmasa da, çocuklarımı öz babasından daha çok sevebilecek kapasiteye sahipti. Bunları düşündükçe gözyaşlarım durmuyordu.Benim yüzümden ölmüştü. Bana olan aşkından ölmüştü. Kapının ardından gelen seslerden Ulus'un kapıda olduğu belli oluyordu ''Araf, güzelim aç şu kapıyı'' cevap veremiyor, sadece ağlıyordum ''Aç yoksa kapıyı kırarım'' gözyaşlarımı elimin tersiyle silip, ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm görüntüyle ağlamam şiddetlendi. Ulus üzgün görünüyordu. Güçlü kolları bedenimi sardığında başımı boynunun girintisine gömüp ağlamaya devam ettim. Beni kendinden ayırıp, yatağa doğru götürdü. Yatağa oturup düşünmeye başladım. Ne olacaktı bundan sonra? Çocuklar hep Berk'i mi bekleyecekti? Ben onun ölümünü nasıl kabullenecektim? Beni düşüncelerimden ayıran Ulus'un sözleri oldu ''Ona karşı birşey mi hissediyordun?'' Ne sanıyordu bu beni? Sanki onu aldatan benmişim gibi konuşuyordu. Ne yani, her elimden tutana aşık olacak biri miydim ben? ''Sen ne diyosun Ulus. Dostumdu o benim. Çocuklara nasıl baktığını görmedin mi sen. Kendi çocuklarıymış gibi bakıyordu. Sen onları bırakmışken, sen yanımızda değilken onlar babasızlığı Berk sayesinde hissetmedi. Kabul edelim. İstesen bizi bulurdun'' birşey söylemedi. Sadece kafasını önüne eğdi ''Özür dilerim'' deyip çıktı odadan. Başımı kollarımın arasına alıp ağlamaya devam ettim. Kafamı çevirdiğimde yatağımın yanında ki çerçeveye gözüm takıldı. Berk ve Bora'nın fotoğrafıydı. O günü hatırlayınca gülümsedim. Çocukların doğum günüydü. Bora her zaman ki gibi Berk'le aynı kıyafetleri giymişti. Mutluyduk biz. Hemde çok mutluyduk. Nefes alamadığımı hissettiğimde, gözyaşlarımı silip aşağıya indim. Çareyi çocuklarımda arayacaktım. Aslıyla oyun oynayan Bora'yı gördüğümde gülümsedim. Dora ise babasının kucağında kahkahalara boğuluyordu. İşte onların bu hali görülmeye değerdi. Birinin varlığını yanımda hissettiğimde, kafamı çevirip yanımda ki kişiye baktım. Babamdı. Beni kollarının arasına aldı ''Özür dilerim kızım. Affet beni'' tepki vermedim. Gelmişti ama gelişi benden dostumu almıştı. Geri çekildim ''Geldiğin yere dön'' elimi kalbime koyup devam ettim ''Burada artık senin yerin yok''
***
Ne kadehler kaldırdık, değmeyecek insanlar uğruna. Ne acılar bıraktık bir rakı bardağında. Herkesin uğruna açılmaz bir 70'lik. Bir gidene içersin rakıyı, birde ölene.
Bizim aramızda gidenin ardından rakı masası kurulur ve kadehler onun adıyla kaldırılır. Osman Baba'nın mekanında Berk'in gidişine içiyorduk. Tüm çete bir aradaydı. Aslı çocuklarla kalmıştı. Osman baba yanıma bir sandalye çekip oturdu ve elinde ki 20'lik rakıyı masaya bıraktı. Gülümsemiyordu. Çünkü biliyordu acımız vardı ve bir baba olarak, acımızı en çok hisseden oydu. Büyük ve yorgun ellerini ellerimin üzerine koydu ve konuşmaya başladı
"20lik rakı yalnızlıktır. Yarısı içilmiş bir ufak rakıdan farklıdır. Zira yarısı içilmiş bir ufak rakıda, alırken belki biriyle paylaşırım fikri olur. Gelen olmaz, yalnızlıkla açar içer ve üzülürsün yarım şişeye bakıp onun koyması başkadır, beklenmediktir.Oysa ki 20lik rakıda rakıyı aldığın anda onu içerken yanında kimsenin olmayacağını biliyorsundur. Yalnızlığı benimsemiş ve bu yalnızlıkla çirkinleşmiş adam alır onu. Şişesi bile bir oransızdır. oransızca tekleşirsin, paylaşmaktan öylesine uzaksındır. Tek derdin gece uyku uyuyabilmektir. Yattığında kimseye sarılacağın yoktur, yatttığın yerde kimseyle konuşacağın yoktur. Herkesin bildiği ve benimsediği yalnızlık çok kötüdür, çok. Şanslısınız çocuklar. Şu bir ufak rakıyı daha önce alan olmamıştır aranızda. Çünkü siz yalnız değilsiniz. Birbirinize tutunuyorsunuz siz. Gidene bir 20'lik değilde, 70'lik açıyorsunuz. Üzülmeyin diyemem ama birbirinize sığının yine"
Osman babanın konuşması üzerine, kafamı denize çevirip derin bir nefes aldım ''Biz birbirimize sığınırızda, acımız geçecek mi be peder?'' geçmeyecek gibiydi. Demir'in kanını yeni temizlemişken ellerimden birde Berk'in kanı bulaşmıştı ''Geçer elbet. Ne demiş Sezen Aksu 'Bu da geçer, neler neler geçmedi ki' boşuna mı dökmüş kağıda bu sözleri. Geçmeyen acı yoktur evlat. Sadece unutamazsın'' Ulus ''Sadece acını değil sevdiklerini de unutamazsın'' Osman baba gülümsemesinin yanı sıra bir rakı da kendine hazırlıyordu ''Kalp ve beyin acımasız varlıklardır evlat. Hiçbirşeyi unutmazlar'' bardağını havaya kaldırdı ''Sadece Berk'e değil. Tüm gidenlere'' tüm kadehler havadayken, bardaklar birbirine tokuşmadan Ezel '' Ve tüm geleceğimize'' bardakların birbirine tokuşma sesinden sonra ay ışığına kaldırdım bardağımı ve yıllar önce burda sarhoş oluşumu hatırlayıp fısıldadım ''Demir'e'' Tilki ''Kimler gitti be. Biz nasıl kaldık'' Ezel güldü ''Kalbimiz atıyor diye yaşıyor sanıyolar işte. Bizde öldük be tilki'' Çakal denize bakarak konuşmaya başladı ''Yaşıyoruz işte. Yorgunuz sadece'' Jiletin solgun yüzüne zorunlu bir gülümseme yayıldı ''Yaşadığımızı mı hissettik sanki. Merdiveni dayadık 30'a, bir kere güldü mü şu yüzümüz hayatta'' Akrep bir rakı daha doldurdu bardağına ''Bile bile ateşe attık kendimizi'' Ulus gözlerini mavilerime hapsetti ''Yaşadığını hissettiren bir kadın varsa eğer, ne gidene takılıp kalırsın. Ne de geleni umursarsın. Eğer geleceğe içilecekse ben Araf'a ve çocuklarıma içiyorum. Çünkü benim geleceğim onlar'' deyip bardağı hafifçe masaya vurdu. Onun yaptığını yaptım. Gözüm masanın kenarında ki şişeye takıldı ''Dibini gördük yine. Bu masadan sarhoş olmadan kalkmak yok. Hadi bir büyük daha''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kural 1: Aşık Olma
Teen FictionBazen aşkı sevdiğin bir şarkının nakaratında, bir şiirin dizelerinde yada bir çiçeğin kokusunda bulabilirsin. En zoru bir kadının bir adamda aşkı bulmasıdır. Bu adam doğru adam değilse seni kırabilir, yaralayabilir ve öldürebilir. Fakat doğru adam i...