17*

7.8K 649 251
                                    

Sabahın 6'sında çalmaya başlayan kapı nedeni ile erkenden kalkmıştım. Gerçi bu işime gelmişti. Üç gündür elimi sürmediğim ders notlarıma göz gezdirmeye karar vermiştim. Ödevime odaklanmak artık zorlaşıyordu. Kafamı toplamam ise imkansız hale geliyordu. Bir ay sonra  SAT sınavımız vardı. İyi bir üniversite için elimden gelinin en iyisini yapmalıydım. Ken ve Andy için yapmalıydım. Biyoloji notlarımı yavaş yavaş alırken Andy birden içeri girdi.

"FLORA!"

Kafamı ağır bir biçimde kaldırdım ve üzerinde ki olan mavi kazağa baktım. "Efendim?"

Gülümsüyordu hem de otuz iki dişini göstererek. "Hazır mısın?"

"Ne?"

Kalemimi dudağımın altına bastırırken Andy arkasında tuttuğu çerçeveyi çıkarttı. "Ta-tam!"

Tabloda ilk evlat edindiğim zaman çekilen bir fotoğraf vardı. Hafızam beni yanıltmıyorsa eğer Hollanda'ya gitmiştik. Andy ve Ken orada nikah kıymışlardı. Andy ve Ken öpüşürken altlarında kafamda bir çiçek tacı ile fotoğrafımızı çekiyordum.

"Yıl dönümünüze iki hafta yok mu?"

Andy korku içinde bağırdı. "Ken çabuk gel, Flora beynini bulamıyor."

Kaşlarımı çatarak gerçekten ne demek istediklerini anlamaya çalışıyordum. Ken bir anda elinde pasta ile içeri girdi.

Birden anladım. "Ah, bugün benim doğum günüm."

Andy gözlerini kıstı. "21.yüzyılın en zekisisin her halde."

Gülümseyerek samimi konuşmasına darılmadığımı gösterdim. Ken pastayı bana yaklaştırdığında yüzümü buruşturdum. "Tatlı şeyler yemediğimi biliyorsun."

"Zaten içinde patates püresi var."

Birden doğruldum. "Gerçekten mi?"

Ken bana aptalmışım gibi baktı. "Elbette hayır. Pastayı senin dilek tutman, Andy ve benim de yemem için yaptım."

Kıkırdadım ve muma baktım. Andy sabırsızca debelendi. "Haydı dilek tut."

"Andy!"

Dedim uyarıcı bir şekilde. Derin bir nefes aldım. İçimden geçirdim.

Umarım Ashton'ın annesi iyileşir.

Gözlerimi açtım ve tüm kalbim ile mumu üfledim. Böyle şeylere inanmazdım ama geleneklere sadık kalınmalı. Andy tabloyu bırakıp alkışlamaya başladı. Gülerek onlara baktım. İkiside aynı anda yanaklarıma yapıştı ve bir aile klasiğimiz haline gelen tostu yaptık. Dudaklarım öne doğru çıkıp büzüşünceye kadar ikisi de çift taraflı olarak yanağıma dudaklarını bastırdılar. Sonunda ellerimi onların kafasına koydum ve uyuşmuş olan yanaklarıma huzur verdim.

Andy gülümsedi. "Saat 6'dan beri kapı çalıp duruyor."

"Evet biliyorum, bu yüzden erken kalktım."

Ken kaşlarını kaldırdı. "Ve aşağıya in, bugün saçlarına takacağım çiçekleri sen seç."

Ken ve Andy odamdan çıktıktan sonra kafamı salladım ve defter, kitaplarımı kapattım. Var gücümle dolaba doğru koştum. Kısa beyaz dantelli elbisemi giydim. Yeşil dize kadar olan çoraplarımıda yukarıya çektikten sonra çiçekli postallarımı giydim. Saçlarımı topladım ve avcumun içine bir sürü toka doldurdum. Masamın üzerinde hazır halde bekleyen çantamı alarak odamdan çıktım. Daha merdivenin başına gelmemişken her yerde çiçek saksıları olduğunu gördüm.

P.S: FloraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin