Multimedya: OUTRO: House of Cards - BTS ve Kim Yerim.
"Hwan-ah, kafam çok karışık." diye fısıldadı Yerim başını yüzüme iyice yaklaştırarak.
"Yerim..." Gözlerimi açmadan yüzünü itip sırtımı döndüm. "Saat gecenin bir yarısı. Kafa karışıklığını sabaha ertelesen?"
"Dalga geçme!" diye mırıldandı. Yatağın sallanmasından bedenini sırt üstü yatak ile buluşturduğunu tahmin ediyordum. "Bu önemli bir şey."
"Sabah tartışalım bu konuyu. Yalnızca biraz dinlenmeye ihtiyacım var." diye fısıldadım.
Yerim küçük bir çocuğu andıran sesi işe beni onaylayan sesler çıkarması vicdanımı yoklamama neden olsa dahi, gerçekten uykum vardı ve bu gece de uyuyamazsam ertesi gün zombi gibi gezerdim.
Tekrar uyumaya çabalarken duyduğum ayak sesleri ile araladım gözlerimi. Yerim hırkasını üstüne giyerek odadan çıkmaya hazırlanıyordu.
"Nereye gidiyorsun?" dedim başımı kaldırarak.
Omzunun üstünden bana bakıp, "Gece atıştırmalığı. Sen uyu, seni rahatsız etmeyeyim." dedi.
Yorganı üstümden atıp, dizlerimde toplanan pijamamı aşağı indirdim ve çalışma masasının sandalyesine gelişigüzel atılmış hırkamı alıp onun peşinden koridora çıktım.
Alt kattaki mutfağa ulaştığımızda Yerim buzdolabından iki muzlu süt, birer kase çikolatalı puding ve birkaç gofret çıkarırken ben de tezgahın önündeki yüksek sandalyelerden birine kuruldum.
"Anlat bakalım." dedim esnerken.
Süt kutusunu açıp önüme bıraktı. Puding kasesini de önüme ittirip derin bir nefes aldı ve tek kelime etmeden kendi sütünü açmaya koyuldu.
"Annem ve babam... İkisi arasında bir şeyler dönüyor ve ben anlayamıyorum."
Puding kasesine daldırdığı kaşık ile içeride daireler çizmeye başladı Yerim. Açık konuşmak gerekirse Yerim'in Taehyung hakkında yakınacağını, Jimin'in ona olan ilgisinin zihnini kurcalayadığını anlatıp duracağını düşünmüştüm. Ancak anlaşılan olay çok daha ciddiydi.
"Dün akşam kavga ediyorlardı, ben mutfağa girer girmez sustular. Şimdi de mutlu gibi davranıyorlar ancak son üç gecedir babam salonda yatıyor." Başını kaldırıp bana gülümsedi. "Umurumda olmaz dediğim şeylerin beni üzmesi ne kadar aptalca, değil mi?"
"Seni anlıyorum," diye mırıldandım. Elim içgüdüsel olarak uzanıp onunkini yakaladığında, hafifçe sıkıp onun yanında olduğumu hissettirmeyi denedim.
"Yalnız hissediyorsun değil mi? Parçalanan bir buz kütlesinin üzerinde, iki ayağın zıt yönlere giden kütlelere basıyor gibi. İki tarafa da gitmek o denli zor ki, birinin seni çekmesini bekliyorsun.
"Neden daha önce anlatmadın? Mutlu gözükmeye çabalamanın yükü çok büyüktür."
Omuz silkip parmaklarımın arasındaki elini çekti ve puding kasesinin içinde şuursuzca bekleyen kaşığa doladı ince parmaklarını.
"Başın zaten kalabalıktı. Seni daha da kötü hissettirmek istemedim."
"Aptallaşma." Kıkırdadım. "Sen kırk yılda bir üzülürken, nasıl yanında olmam."
Yerim parlak gözlerini dikip kahkahasını bastırmaya çalışırken biz anda aydınlanan mutfak gözlerimizi kısmamıza ve irkilerek mutfak kapısına bakmamıza sebep oldu.
"Kızlar, bu saatte yemek yememelisiniz." Kollarını göğsünde birleştirmiş, kapıya yaslanmış bir şekilde bize bakan Bayan Kim üzerindeki saten sabahlığı ve dağınık olmasına rağmen bukleleri gitmemiş olan parlak saçları ile tam olarak Yerim'in annesi gibi duruyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
pale hearts
Hayran Kurgu"Öleceğim." diyor genç çocuk, kız onun saçlarıyla oynarken. "Sorun değil," Kız beceriksizce gülümsüyor. "Hepimiz ölüyüz zaten."