Multimedya: Sia - Big Girls Cry (Piano Cover) ve Park Min Young (Seunghwan'ın Teyzesi)
İyi okumalar ^○^
2015, Kasım 12,
21.34,
Hava, bir kasım akşamına göre çok da soğuk değil. Annem ve teyzem ön koltukta gevezelik ederken arka koltukta oturuyorum, yoldan geçen kırmızı arabaları sayıp - biliyorsunuz ki şu günlerde kırmızı arabalar pek popüler değil - bir şeyler yazıyorum. Annem, sürekli bir şeyler yazmamın kötü bir şey olmadığını ancak insanlarla olan iletişimimi zedelediğini söyleyerek yeni bir nutuk çekmeye hazırlanırken, teyzem, "Ne güzel işte, ailemize yeni bir yazar daha katılır böylece. Hem, bu devirde iletişim kurulacak pek insan kalmadı. Ben Sunggie'yi haklı buluyorum bu konuda." diyerek araya giriyor ve annemin, "Kötü örnek oluyorsun." demesi ile son buluyor hakkımdaki konuşma.
Benim yaptığım şeyi destekleyen bir yetişkin görmek gurumu okşuyor ancak olayın tümü benim insanlarla iletişim kurmak istememem değil. Yeni tanıştığım kişilerin büyük bir kısmı beni sıkıcı buluyor ve böylece onlarla konuşacak bir konum kalmıyor.
Yani, Son Seunghwan tam olarak kendisinin seçtiği bir hayatı yaşamıyor. Bu konuda kendimi kandırmayacağım.
"Burada inebilirim anne," dedim beni sıkıca arabaya sabitleyen emniyet kemerini çıkarırken. "Hava soğuk değil, birkaç dakika yürüsem bir sorun olmaz."
"Pekala o halde," Annem direksiyonu kırarak arabayı kaldırıma yaklaştırdı. "Bayan Hwang seni eve bırakacağını söyledi. Ancak olur da yalnız dönersen beni ara, seni almaya gelirim. Son günlerde sokaklar sapık kaynıyor."
"Anladım," Defterimi ve kalemimi çantama sokuşturup kapıyı açtım ve arabadan inmeden hemen önce, "Sonra görüşürüz!" diye ekledim.
Arabadan inip de alışveriş merkezine yürürken ellerimi asker yeşili ceketimin ceplerine soktum. İki telefon genişliğindeki ceplerim, bir çok sakız ambalajı ve market fişi ile doluydu. Üstelik kimileri geçen seneden falan kalmıştı büyük ihtimalle. Annem ceketimi her yıkayışında ceplerini boşaltır ve atmam için masama koyardı. Onları atmak zor geldiğinden, bütün çöp yine ceplere geri dönerdi ve bu kısır döngü içinde sıkışırlardı.
Ceplerimdeki ellerimi çıkarıp, parmaklarımın arasında sıkıştırdığım ambalaj ve fişleri yanından geçtiğim kocaman çöpe attım. Artık döngünün bozulma zamanı gelmişti.
Döner kapıdan içeri girerken, boynumda sarılı olan şalı biraz aşağı doğru çekiştirdim ve güvenlik kapısından geçtim. Üst kata çıkarken, tanışacağım kişinin aptal birisi olmamasını umuyordum.
Nihayet yürüyen merdiven 3. kata ulaştığında kendimi yavaş insan selinden atıp, adımlarımı hızlandırdım. Bayan Hwang, kim erken gelirse buradaki kahve dükkanında beklemesini söylemişti. Erken gelirsem 13. masaya oturmak gerektiğini de eklemişti.
Küçük dükkana adımımı atar atmaz beni karşılayan ucuz oda parfümü ve taze kahve kokusu, burnuma dolarken gözlerim Bayan Hwang'ı aradı hızlıca. Ortalıkta görünmüyordu, henüz gelmemiş olma ihtimali yüksekti ve yeni arkadaşımla kendi başıma tanışma gibi bir olasılık söz konusuydu.
Derin bir nefes alıp yan tarafımdaki masada oturan müşterilerin siparişlerini not defterine yazan garsonun işinin bitmesini bekledim.
"Ah, Seunghwan!" Arkamdan seslenen ince ses ile başımı çevirdim. Bayan Hwang hızlı adımlarla bana yaklaşıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
pale hearts
Fanfic"Öleceğim." diyor genç çocuk, kız onun saçlarıyla oynarken. "Sorun değil," Kız beceriksizce gülümsüyor. "Hepimiz ölüyüz zaten."